Varsayalım Kılıçdaroğlu seçildi. Altı parti blok gibi mi davranacak, yoksa aralarındaki rekabet başka düzeye mi sıçrayacak? Benim cevabım, rekabetin devam edeceği şeklinde. En azından milletvekili sayısını arttırmak üzere yarışa gireceklerdir.
Loading...
Günümüz toplumlarında siyaset alanı daha çok siyasi partilerden oluşur. Asıl aktörler onlar olsa da aslında her bir siyasi partinin arkasında farklı toplumsal kesimlerin çıkarları ve duyarlılıkları vardır. Varsayılır ki ülkenin yönetimi bu farklı kesimlerin taleplerini taşıyan siyasi partilerin birbirleriyle rekabet ederek yapılacak seçimler sonucunda belirlenir. Bu bazen bir koalisyon, bazen tek parti iktidarı olarak biçimlenir. Seçilen parti ya da partiler belirli bir süre ülkeyi yönetirler. Tabii ki esası bu olan sistemin farklı versiyonları da bulunur. Başkanlık sistemi bunlardan biridir. Bir diğeri ise Yarı-Başkanlık sistemidir. Bu yazıdaki muradım bu sistemlerin nitelikleri, performansları ve zayıflıkları üzerine durmak değil. Muradım, önümüzdeki seçimlerle ilgili 6’lı masa çerçevesinde oluşan bazı noktalar üzerine durmak.
Geçen yazımda altını çizdiğim gibi bir grup insanın birlikte davranması iki yolla olabilir. Bunlardan biri “gönüllü birlik”, diğeri de “kurallı birlik”tir. Altılı masa “gönüllü birlik” şeklinde bir oluşum gibi görünüyor. Altı siyasi parti lideri bir araya gelmişler ve iki konuda anlaşmışlar. Birincisi “Bu hükümet gitmelidir!” düşüncesi, diğeri ise “Güçlendirilmiş Parlamenter sistem”. Bu iki amaç altı partinin de ortak amacı. Bu amaçlar etrafında bir “gönüllü” birlik kurulmuş durumda. Buraya kadar bir sorun yok. Bu amaçlar çerçevesinde altı partinin arasında herhangi bir ayrılık çıkması da mümkün değil.
Sorun bu masadaki partilerin liderleri, bizim bildiğimiz kadarıyla, ülkenin diğer yapısal sorunlarıyla ilgili belirli bir mutabakata henüz varmamış olmaları. Oysa açıktır ki AKP iktidarının başarısızlığı ülkenin yapısal sosyal ve ekonomik sorunlarını çözememiş olmasından kaynaklanıyor. O nedenle de iktidara talip olanların da bu sorunların neler olduğu ve nasıl çözülecekleri konularında aralarında konuşmuş ve bir ortak anlayışa varmış olmaları gerekiyor. Söylemeye gerek var mıdır bilmiyorum ama bugün Türkiye’nin dört başlı bir sorunlar yumağı vardır. Bunlardan biri Kürt sorunu, diğeri Alevi sorunu, bir diğeri İslam’ın kurumsallaşma sorunu ve bir de ekonomi sorunu.
Ama gerçek şudur ki bu konular mevcut altı partinin üzerinde anlaşması çok zor konular. O nedenle de yaratılmış “gönüllü birlik” bu sorunları kapsamıyor. Nitekim Gürsel Tekin’in HDP ile ilgili sözleri( ki üzerinde bir anlaşmanın yaratılamadığı konuların başında gelen Kürt sorunuyla bağlantılıydı) birden birliğin kimyasını neredeyse bozuyordu. Bunun üzerine önce “çatlak yok!” açıklaması ve daha sonra da Faik Öztrak’ın “Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Altılı masanın ve genel başkanlar dışında hiç kimsenin açıklama yetkisi yoktur” uyarısı geldi.
Gürsel Tekin’in HDP ile ilgili sözleri birliğin kimyasını neredeyse bozuyordu. Özellikle de CHP ve İYİP arasında adı konmamış bir rekabetin ve dolayısıyla da bir “çatlağın” var olduğunu gösterdi. Peki bu “çatlak” varken Altılı Masa’da neler olacak dersiniz?
Ama gerek “çatlak yok” açıklaması ve gerekse Öztrak’ın “uyarısı” aslında aralarında, özellikle de CHP ve İYİP arasında adı konmamış bir rekabetin ve dolayısıyla da bir “çatlağın” var olduğunu gösterdi.
Peki bu “çatlak” varken Altılı Masa’da neler olacak dersiniz?
Tabii ki bu “çatlak”, Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak konusunda bir karar vermesiyle sona erecek ve yeni bir faza geçilecek. O faz nasıl bir faz olacak? Varsayalım ki Kılıçdaroğlu seçildi. Bu durumda Altılı Masa’nın diğer partileri ne yapacaklar? Bir blok gibi mi davranacaklar yoksa aralarında ara ara su yüzüne çıkan rekabet düzeyi bir başka düzeye mi sıçrayacak? Doğrusu bu soruya benim cevabım, şimdiye dek yaratmış olmaları gereken güven ilişkisini tam olarak gerçekleştiremediklerinden giderek aralarındaki rekabetin devam edeceği şeklinde. Yani, bu kez Altılı Masa’nın bileşen partileri, Cumhurbaşkanı için değilse de Meclis’te en büyük temsili sağlayacak milletvekili sayısını arttırmak üzere birbirleriyle büyük bir yarışa gireceklerdir.
Sonunda diyebilirsiniz ki rekabet her zaman iyidir. Gerçekten öyle midir dersiniz? Doğrusu siyaset alanı da tıpkı ekonomi alanı gibi “güç” üzerinden yürür. Rekabet, liberallerin her zaman savunduğu gibi en “güçlü” olanın değil de en “etkin” olanın başarılı olduğu bir alem hiç değildir. Aksine ekonomide de siyasette de “güçlü” olan kazanır. Bakalım Altılı Masa’nın iç rekabeti Altılı Masa’yı iktidar karşısında güçlendirecek mi yoksa zayıflatacak mı?
Bekleyip göreceğiz.