Altılı masa ve muhalefet için riskler, tehditler ve fırsatlar

Abone Ol
Önümüzdeki süreçte tabanlardan, teşkilatlardan aday tercihi konusunda yükselecek sesler, liderleri mantıksal ve rasyonel olan yerine, duygusal, bireysel/parti çıkarlı karar verme riskiyle karşı karşıya bırakabilir.

Loading...

Önümüzdeki 5 yıl için Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçime 10 ay kaldı. Bu seçimin en önemli özelliği, 20 yıllık Akp iktidarının değişimine imkan tanıyacak seçmen eğilimlerinin muhalefet bloğu seçmen aritmetiği itibarıyla hiç olmadığı kadar oluşmasıdır. Hangi araştırma sonucu dikkate alınırsa alınsın, metodolojik hatası en az düzeyde kalan, seçmen tercihlerini manipule etme amaçlı olmayan araştırmalar muhalefet lehine minimum yüzde 60-40’lık bir oy dağılımının oluştuğuna işaret ediyor. Seçime bir yıldan az bir süre kala bu tür bir oy dağılımının oluşması Cumhur İttifakı’nın ve Cumhurbaşkanı adayının seçimlerden başarıyla çıkma olasılığının zor olduğunu düşündürtse de imkansız değil. Bunun bir nedeni, seçime bu kadar bir süre kala iktidarın ekonomik krizin had safhada olduğu konjonktürde şiddetli popülist politikalarla durumu lehine çevirecek kapasiteye, devlet imkan ve kaynaklarına sahip olması iken, diğeri iktidar ve bileşenlerinden bağımsız olarak Millet İttifakı ve diğer muhalefet bileşenlerinin süreci nasıl yöneteceğiyle ilgili. CUMHUR İTTİFAKININ SEÇİM KAZANMA İMKANI VAR MI? İlk nedenden başlayalım: AKP 20 yıllık iktidar partisi deneyimiyle olağan politik ve ekonomik koşullarda seçim kazanmanın koşullarını hazırlama anlamında yeteri deneyime sahip adeta bir seçim makinesidir. Şartlar gerekli kıldığında özellikle son birkaç seçimden beri politik popülizmle hamasi dini, milliyetçi değerler referansıyla geliştirdiği söylem ve liderinin hitabetiyle seçim kazanmaya yetecek kitle desteğini yanına çekmeyi başarmıştır. Ekonominin daraldığı koşullarda ise devletin iktisadi kaynak dağıtma işlevini rasyonel bir temel ve yönteme dayanma ihtiyacı hissetmeden kulllanarak, daralma koşullarında seçmen zihninde ekonomiyi yöneten mahiretli parti ve lideri algısını oluşturmuştur. Kamu harcamalarının artışının orta ve uzun vadeli maliyetinin seçmene yansıma riskine rağmen, kısa vadeli popülist ekonomi politikalarıyla daralma ve kriz koşullarında parçalanma riski taşıyan seçmeni sınırlı kayıplarla elinde tutmayı başarıyordu. Bunda AKP’den bağımsız olarak muhalefetin alternatif olma potansiyelini oluşturamaması gibi politik, seçim sistemin hakedilmemiş çoğunluklar yaratıcı mekanik etkisi de belirleyiciydi. Ekonomik daralma ve kriz koşullarında seçimi kurtarmaya yönelik popülist araçlarla seçmenini muhalefete kaptırmama odaklı, rakibi düşmanlaştırma, cepheler açarak seçmenini konsolide etme temelli strateji ve politikalarla 2015’ten itibaren iki seçimde de iktidarı kaybetmemeyi başaran bir AKP ve iktidar bileşenlerinin oluşturduğu Cumhur İttifakı’ndan sözediyoruz.  Bugün ise ekonomik ve politik popülizmlerinin sınıra dayandığı, neredeyse tükendiği bir durumla karşı karşıyalar. Parti ve lidere dair oluşan “İktidarın değişmeyen partisi”, “seçim kaybetmeyen lideri” imaj ve algısı, yönetememe krizi nedeniyle potansiyel olarak kurulduğu günden bugüne ilk kez seçim, dolayısıyla iktidar kaybetmeye doğru evrilmekte. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği AKP’den ve Cumhur İttifakı bileşenlerinden bağımsız olarak Millet İttifakı’nın süreci nasıl yöneteceğiyle ilgili. MİLLET İTTİFAKI İÇİN FIRSAT VE TEHDİTLER Bu noktada ikinci nedene bakalım:  Türkiye siyasal hayatında ideolojik kimlikleri, konumlanışları birbirine taban tabana zıt olan partilerin Altı Parti olarak ülkeyi çok boyutlu yeniden inşa adına biraraya gelmeleri, liderlerinin bir masa etrafında toplanmaları, arkadaki teknokratik-politik kadroların kurullar aracığıyla yaptıkları çalışmaların sonucunda hazırlanan Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi ve süren kurumsal yeniden yapılanma çalışmaları, bu partiler için belirleyecekleri Cumhurbaşkanı adayının seçtirilmesi, farklı seçim ittifakı stratejileriyle parlamentoda çoğunluğa, hatta Anayasa değişikliği için gerekli sayıya ulaşma fırsatı yaratmıştır. Millet İttifakı dışındaki muhalafet partilerinin de Üçüncü İttifakı inşa yolunda süreci tamamlama aşamasında olması, 20 yılın sonunda iktidar karşısında gerek yasama çoğunluğunu elde etme gerekse Cumhurbaşkanı adaylarını seçtirme adına güçlü bir iktidar alternatifi fırsatı oluşturmuş durumda. Muhalefet bileşenlerinin önümüzdeki süreci yönetme potansiyeli ve kapasiteleri bir devrin kapanıp kapanmayacağını belirleyecek. Başta da belirtildiği gibi, seçmen eğilimlerindeki güncel bulgular muhalefet için bir fırsat olmakla birlikte, muhalefetin kendi içindeki risk ve tehditlerin de gözardı edilmemesi gerekir. Tehditler iktidarın popülist, partizan, otoriter manipülasyonları kadar, muhalefetin kendi içinde de mevcut olup, bunlardan ilki Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda yaşanabilecek uzlaşmazlıktır. Gelinen bu aşamada konunun henüz liderler tarafından ele alınmaması nedeniyle bir uzlaşmazlıktan bahsetmek mümkün olmasa da, önümüzdeki süreçte tabanlardan, teşkilatlardan aday tercihi konusunda yükselecek sesler, liderleri mantıksal ve rasyonel olan yerine, duygusal, bireysel/parti çıkarlı karar verme riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Liderlerin bu tür olası risk koşullarına yol açma lüksü olmadığı gibi, başarıya, kazanmaya odaklanmış lider tam da bu noktada ortaya çıkar. Liderliği pekiştiren; duygusallıktan arındırılmış mantıklı, uzun vadeli, etki altında kalmadan tek motivasyonu kazanma olan rasyonel tercihlerde bulunabilmektir. Muhalefetin tüm bileşenlerinin liderlerinin bu olgunluğa sahip olmaları beklenir. Cumhurbaşkanı adayının literatürde “kuyruk etkisi” (coattail effect) olarak bilinen toplumsal karşılığı güçlü olan adayın parti/lerin seçimlerdeki başarısını arttırdığı savını dikkate alınarak belirlenmesi, adayın parti/ler, ittifaklara da oy maksimizasyonu sağlama imkanı yaratacağı gözardı edilmemelidir. Altılı Masa ve muhalefet için risk ve tehditler salt Cumhurbaşkanı adayının kimin olacağı bağlamında değil, aynı zamanda genel seçime ne tür ittifak stratejileriyle gidileceği anlamında da kendisini hissettirmektedir. Verilere dayanmadan, salt varsayımlar ya da duygusal parti beklentileriyle ittifakın ruhunu ve amacını gözardı eden zayıf aritmetik stratejilerle girilecek bir seçim rekabeti Altılı Masa bileşenlerinin oyu düşük partileri için kaybetme, parlamento dışı kalma riski yüksek olan sonuçlar doğurabilir. Oy gücü zayıf partilerin seçim listelerinde görünür olma, partilerini kurumsallaştırma adına seçime tek başlarına girmesi, bu partilere seçim kaybettirecek bir stratejidir. Bu riski almayı peşinen kabul ederlerse, tabii ki tercih ilgili partilerin. Fakat şu bulgu olası sonuçlara dair önemlidir: “1975-2010 yılları arasında başkanlık sistemi ile yönetilen 23 ülkedeki siyasi partilerin seçim kazanımları ile ilgili bir …araştırmada başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin parlamento seçimlerindeki ittifakın büyük partiler açısından olumlu bir etki oluşturduğu, küçük partiler açısından ise ancak kurulan ittifak blokunun liderliğini üstlendiği takdirde çeşitli kazanımlarının olabildiği ortaya konulmaktadır” [1]. Seçim kanununda yapılan değişiklikler kanımızca büyük partiler için tek başlarına ya da ittifak halinde seçime katılmaları bakımından önemli etki üretme potansiyeli olan, oy gücü zayıf olan partiler için de sanılanın aksine bir “kazan, kazan politik oyunu”na dönüştürmüştür. Diğer yandan, Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu’nun “koalisyonlar seçimden sonra olur” şeklindeki açıklaması da, dünyadaki seçim ittifakları pratikleriyle örtüşmüyor.  Konuya ilişkin en popüler örnek Almanya’daki seçim sonrası koalisyon odaklı örtük seçim ittifaklarıdır. Bu ülke örneğinde ittifaklar partilerin seçim öncesi liste esaslı ittifaka yönelik olmaktan ziyade, seçim sonrası kurulması planlanan hükümetlere ilişkin seçmen tercihini şekillendirme odaklı olup, seçim sistemi küçük partilere de belirli seçim çevrelerinde temsilcilik kazanma imkanı sağladığı için bu şekilde işlemektedir. Muhtemelen bizdeki seçim sistemine benzer bir düzenleme olsa idi, ağırlıklı olarak özellikle küçük partiler büyüklerle seçim öncesi ittifaklara da yönelirlerdi.  Aynı araştırmada “… başkanlık makamının yetkileri, seçim kuralları ve çok seviyeli yönetişimin (multi-level governance) başkanlık seçimlerinde etkili olduğu ifade edilmektedir. Bu süreçte başkanlık seçimlerine partilerin yüzde 43,8’inin ittifaklar çerçevesinde girdiği görülmüştür”[2]. Bu noktada Altılı Masa’nın seçime ittifakla mı girecekleri, ittifak olursa ortak Cumhurbaşkanı adayı yanında genel seçimler için nasıl bir ittifak yöntemi belirleyecekleri konusunda araştırmalarla iller bazında alandan toplanacak parti, aday tercihi verilerine dayanarak ittifakların “esnek”, “kısmi” ve “toplam” ittifak olup olmayacakları konusunda süreci yönetmeleri gerekir. Siyasi partiler ve seçim kanunumuz partilerin bu ittifak yöntemlerinden birini, birkaçını ya da tümünü tercih etmeye imkan tanımaktadır. Esnek ittifaklar  genel seçimde adayların en az yüzde 25’inin ortak bir seçim platformu altında aday gösterildiği yapılar iken, kısmi ittifaklar partilerin adayların en az yüzde 50’sini seçim sürecinde ortak bir platformda aday göstermelerine imkan tanımakta, toplam ya da bütüncül ittifaklar ise tüm adayların ortak bir seçim platformu altında aday gösterildiği ittifaklardır[3]. Altılı Masa’nın önümüzdeki günlerde ittifak tür, (Cumhurbaşkanlığı/Milletvekilliği/ Seçim İttifakı/Seçim sonrası İttifakı) yöntem (esnek/kısmi/toplam )ve stratejilerini (CHP’nin sunduğu alternatif stratejilerden biri ya da birkaçı) netleştirmeleri, seçmenlerin zihnindeki soru işaretlerini yanıtlaması ve seçmeni ittifaklara ısındırması açısından önemlidir. Bu bir fırsat yaratabileceği gibi, sürecin çok uzaması seçim kazanma olasılığında risklere yol açabilir. Yaşanan ekonomik kriz yoksullar, sabit ve dar gelirli toplum kesimleri açısından bugün ve geleceğe yönelik hayat standartları, geleceğe güven anlamında bir risk, tehdit oluştururken, Altılı Masa ve genel anlamda muhalefet bu tehdidi oy artışı ve seçim kazanma anlamında fırsata çevirme potansiyeline sahip görünüyor. Konuya ilişkin yapılan akademik çalışmalar iktidar parti/lerinin ekonomi performansı ile oy artış/azalışı arasında dikkate değer bir korekasyonun mevcut olduğuna, bunun sayısal olarak da görünürlüğüne işaret etmektedir. Nitekim Ali Akarca çalışmasının bulgularına dayanarak konuya şu şekilde yaklaşmaktadır, 1950’den bu yana yapılan tüm seçimleri ekonometrik metodlarla, diğer faktörlerin etkilerinin kontrol edildiği bir ortamda, incelediğimizde, iktidar yıpranmasının, başta kalınan her yıl için taraftarların yüzde 4’ü kadar olduğunu görüyoruz. Ayrıca, her milletvekili seçiminde, ana iktidar partisi taraftarlarından yüzde 13 kadarının, iktidarın gücünü dengelemek ve şımarmasını önlemek gayesiyle, oylarını stratejik olarak politik yelpazenin aynı kanadından başka partilere kaydırdıklarını tespit ediyoruz. Yani dört yıl hüküm süren bir partinin oylarının, bu iki yoldan, yüzde 29 kadar azalmasını beklememiz lazım. Bu, oyu dört yıl önce yüzde 45 olan bir parti için 13, yüzde 35 olan bir parti için 10 puan oy kaybı demek”[4]. Akarca iktidarın oy kaybını ekonomik dinamiklerle ilişkilendirirken, sosyolojik, politik dinamikler de dikkate alındığında bu kaybın artma olasılığı yüksek olabilir. Bütün mesele Altılı Masa ve muhalefetin iktidarın ekonomik performans zayıflığı karşısında, alternatif ekonomi politikalarının yurttaşlara pozitif çıktılarının ne olacağını çok iyi anlatabilmeleridir. Bugün halen muhalefetin ekonomik sorunları çözemeyeceğine dair azımsanmayacak bir seçmen kitlesi mevcut. Seçim kazanmanın sırrı öncelikle olarak Akp ve iktidar bileşenlerinden umudu kesmiş bu kitleyi tutarlı, inandırıcı politikalarla muhalefetin yanına çekmesinden geçiyor. [1] Jae-Jae Spoon ve Karleen Jones West, “Alone or Together? How Institutions Affect Party Entry in Presidential Elections in Europe and South America”, Party Politics, Cilt: 21, Sayı: 3, (2015), s.579’dan aktaran Nebi Miş, Hazal Duran; Seçim İttifakları, SETA (Analiz), Şubat 218, S:232, s.16. [2] A.g.m., s. 394,  Karleen Jones West ve Jae-Jae Spoon, “Coordination and Presi-dential Coattails: Do Parties’ Presidential Entry Strategies Affect Le-gislative Vote Share?”, Party Politics, Cilt: 23, Sayı: 5, (2017), s. 579’dan aktaran Miş, Duran, a.g.e., s.15. [3] “2014 Political-Electoral Reform in Mexico”, Tribunal Electo-ral del Poder Judicial de la Federación, s. 13’den aktaran Miş, Duran, a.g.e., s.18. [4] Ali Akarca, “Kötü Ekonomisyle Seçim Kazanılmıyor”, Karar, 5 Temmuz 2022. Ayrıca bkz. Ali Akarca; “Economic Voting in Turkey: Single- vs. Multi-party Governments”, Southeast European and Black Sea Studies, 2019, Cilt 19, No. 4, ss. 523–539.