Anketlerdeki sonuçlara bakarsak Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısındaki potansiyel galiplerin en güçsüzü konumunda. Bu nedenle ve birçok başka sebepten ötürü de Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’nu istiyor.  Cumhurbaşkanı Erdoğan perşembe günü İzmir’de adaylığını ilk defa açık açık, altını çize çize açıkladı. Aslında her ne kadar bu malumun ilanı olsa da bunu canlı canlı duymak hali hazırda seçim atmosferinde olan Türkiye’yi daha da fazla seçim yörüngesine soktu. Elbette hukuken çok açık bir şekilde Erdoğan’ın erken seçim olmaz ise yeniden aday olması anayasaya aykırı. Ancak Erdoğan’ın oluşturduğu seçimli otoriter rejimde bu durum bir şekilde ya erken seçim ile ya da hukuku katlederek aşılacaktır. Bu noktada her ne kadar çok önemli ve de anlamlı olsa da bu tartışmanın seçimlerin geleceğini belirlemeyeceği kanısındayım. Yeniden altını çizeyim çok anlamlı olsa da böyle bir tartışmanın doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan Millet İttifakı’na zarar vereceğini düşünüyorum. Tıpkı Erdoğan’ın üniversite diploması mevzusu gibi. Ne yazık ki gerçek ya da Türkiye’nin getirildiği durum bu. Bu şartlarda da bence oyunu kurallarına göre oynamak ve de gerçekler ile mücadele etmek gerekiyor. Peki nedir bu gerçekler? Türkiye’nin çok önemli realiteleri var. Bunlardan en önemlisi ekonomi. Hiç eğip bükmeyelim Türkiye bir felakete sürüklenmiyor. Türkiye ekonomik olarak bir felaketin içerisinde ve bunun derinliğinin ne kadar olduğu kestirilemiyor. Öyle ki eski havalı hareketleri bile piyasa kabul etmiyor. Örneğin perşembe gecesi aralık ayında ortaya konan tiyatronun bir benzeri sergilenmeye çalışıldı. Erdoğan’ın adaylığının piyasa tarafından festival havasında karşılandığını sembolize eden kimi hareketler yapmaya çalıştılar ama piyasa Merkez Bankası’nın arka kapısında rezerv bozdurma numarasında ya da piyasalara baskıcı düzenlemeler ile müdahale edilmesine ancak bir iki saat kandı ve kendi doğrusunu buldu. Kısacası Erdoğan’ın müdahale ya da yaz aylarındaki turizm gelirleri ile piyasayı azıcık da olsa rahatlatma umudu çok da gerçekçi olmayacak gibi. Kısacası Türkiye’nin en temel sorunu olan ekonomi ne yazık ki her geçen gün daha da kötüleşerek orada duracak. Bununla beraber eğer Erdoğan bir daha seçilir ise ekonominin bilim dışı yöntemler ile idare edilmeye devam edileceği kesin. Bu da daha çok acı, bireyler için daha çok zorlanma, daha çok yurt dışına çıkma/kaçma ve Türkiye’den umudu kesmek demek.
Kemal bey eğer aday olacak ise hem bir avantajı hem de ayağında bir prangası var ve ikisi de aynı şey; altılı masadaki diğer ortakları. Öncelikle her zaman için bir şekilde hepsini ortak ve minimum müştereklerde buluşturmak zorunda.
Bununla beraber olası bir dönem daha Erdoğan iktidarı için daha çok ekonomik meseleleri örtmek için sertleşmek yurt içinde ve de yurt dışında düşman yaratmak anlamına geliyor. Nereden bakarsanız bakın oldukça can sıkıcı bir durum. Olanları görmek ya da olacakları tahmin etmek için ‘bu işin okulunu okumak’ da gerekmiyor. Son yedi-sekiz yılda olanlara bakarak bir tahminde bulunmak hiç de zor değil. Ancak bütün bunlara karşın Erdoğan seçimi kesinlikle kaybeder de diyemiyoruz. Hatta hala çok ciddi oranda kazanma şansı da var. Bunu o da biliyor ve aday adayları arasındaki en zayıf halkayı kendi dişine göre görüp onu ringe çağırıyor. Zayıf halka derken bir şekilde pejoratif bir algı yaratmaya çalışmıyorum. Anketlerdeki sonuçlara bakarsak Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısındaki potansiyel galiplerin en güçsüzü konumunda. Bu nedenle ve birçok başka sebepten ötürü de Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’nu istiyor. Bununla da kalmıyor. Çık karşıma ‘bay Kemal’ diyerek hem karşısında tek bir kişi görmek istiyor hem de arkasındaki ittifak güçlerini ciddiye almıyor. Bu da bizlere yeni bir tartışmaya doğru sürüklüyor. Ya da yeni bir soru sormamıza neden oluyor. Böyle bir durumda Millet İttifakı’nın görünen ya da muhtemel adayı Kemal Kılıçdaroğlu adaylığı resmen ilan edildikten sonra tek başına bir aktör olarak mı ortaya çıkmalı yoksa Millet İttifakı bileşeninin yüzü mü olmalı? Şimdiden cevabımı vereyim hem lider hem de ortak akıl çok önemli. Bu noktada ikisinden birinden vazgeçmek Erdoğan’ın oyununa gelmek olacaktır. Bu nedenle de maharet ikisini birden bir kakafoniye neden olmadan yürütebilmek. HEM ADAYI PARLATMAK HEM DE UYUMU SAĞLAMAK ZOR İŞ Kabul edelim Türkiye’de her seviyedeki yönetim yapısı batı ve kuzey ülkelerinden çok farklı. Tam bir orta doğu ya da kuzey Afrika olmasa da görece daha doğulu bir siyasetimiz var. Böyle olunca da program ve kadro gibi daha vizyonel unsurlar ne yazık ki seçim ve yönetim konuları mevzu bahis olunca çok da işe yaramıyor. Bu noktada ne olursa olsun lider ve de onun temsil ettiği moral unsurlar çok önemli. Hata yapmamış olmak, kendi kitlesine sahip olmak, başarılı bir geçmişinin olması, mücadeleci olmak ve kitleleri hareketlendirebilmek bunların başında geliyor. Bu noktalarda Kemal beyin görece zayıf olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Elbette mücadeleci, elbette kararlı ama kendi adına kazandığı bir seçim yok. Siyasi tarihindeki her hamlesinin doğrudan ve çok kolay hesabını veremeyebilir. Buna karşın eğer bir geçiş süreci sağlanacak ise ve eğer parti rozetleri çıkarılıp normalleşme süreci yaşanacak ise bunun için de uygun aday. Hoş, her şeyin başı seçimi kazanmakken bunlar önemli mi, işte bu da ayrı bir soru. Kemal bey eğer aday olacak ise hem bir avantajı hem de ayağında bir prangası var ve ikisi de aynı şey; altılı masadaki diğer ortakları. Öncelikle her zaman için bir şekilde hepsini ortak ve minimum müştereklerde buluşturmak zorunda. Çünkü uyumun bozulması Erdoğan’ın eline büyük bir koz verir. Ancak uyum konusunu ön plana çıkarsa da Kemal Bey’in liderlik görüntüsü geri plana itilecektir kısacası bu uyumu sağlamak da denge de işi seçim atmosferinde götürmek de çok zor iş.
Ne lider ne de altılı masa doğrudan birleşseler bile tam bir mükemmellik sağlayamıyorlar. İşte o zaman bunların ötesinde bir şeye ihtiyaç var.
Diğer bir konu ise altılı masa liderlerinin bagajlarının bir şekilde lider tarafından dolaylı olarak sırtlanacak olması. Nasıl mı? Söyle; misal Davutoğlu ve Babacan’ın AKP döneminden kalma hesapları ya da Karamollaoğlu’nun 1990’lardan beri taşıdığı imajının kimi olmuşuz yönleri sahnenin üzerinden Kemal Bey ile görülebilir ve seçmenlerde gönülsüzlüğe ve de kimi memnuniyetsizliklere neden olabilir. Bunu önlemek için de heyecanlı ve kitleleri bir şekilde etkileyecek lidere ihtiyaç var ama o da eğer Kemal Bey aday ise elimizde değil gibi. O zaman ne lider ne de altılı masa doğrudan birleşseler bile tam bir mükemmellik sağlayamıyorlar. İşte o zaman bunların ötesinde bir şeye ihtiyaç var. AÇIK, SAĞLAM VE DE ANLAŞILIR ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ŞART  Bunların ötesinden bir şey aslında anlaşılır bir reçeteden ötede bir şey değil. Nedir Erdoğan’ın söylemi ‘evet hayat çok zor, ekonomik şartlar çok ağır ama bunu yine ben ve ekibim çözer’. Buna karşılık muhalefet ne diyor ‘ekonomiyi biz düzeltiriz’. Elbette bu iki söylem arasında söyleyenlerden ötürü bir fark var ama bu fark öyle çok da önemli bir fark değil. İnsan nasıl çözüleceğini akılcıl, anlaşılır ve de kolay bir şekilde görmek istiyor. Misal asgari ücret ne kadar olacak, kaç gün içerisinden nasıl olacak bunları açıkça söylemek lazım. Kadrolaşma, güvenlik, dış politika ve birçok noktada anlaşılır çözümler lazım. Bu noktada şu ana kadar ne yazık ki altılı masadan ya da bitiriş çizgisine en yakın aday gözüken Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bu noktada bir çıkış göremedik. Ama bu şart, çünkü oluşan koalisyonun ve de adaylık makamının kimi eksikleri ancak böyle giderilebilir. Kısacası aday + uyum + program birlikteliğinin sağlanması şart ve mümkünse de bir an önce sağlanmalı.