Sosyal Demokrasi

Alper Taşdelen: 21. yüzyılda sosyal demokrat belediyecilik

Abone Ol

Neo-liberalizmin son 30 yıldır siyaset alanına yaydığı anti siyaset virüsü hâlâ etkisini derin biçimde sürdürüyor. Bu virüs, yerel yönetimler alanında içeriği piyasalaştırma ve rant olan tek bir programın geçerli olabileceği yanılsamasını egemen kılmıştır.

Sosyal demokratlar, bu durumu veri olarak kabul ettiği müddetçe, neo liberal-muhafazakar ve tutucu siyasetin önüne geçmek de olanaklı olmayacaktır. Zira sol, tüm bunların hepsinin üzerinin çizildiği noktada alternatif haline gelebilecek bir siyaset anlayışının adıdır.

A-Neye karşı ve neyden yana?

Dünyada son 30 yıldır neoliberal politikalar egemen… Bu politikaların sonucu olarak genel planda sosyal devlet kurum ve anlayışı tahribata uğradığı gibi, kent yaşamı da bu süreçten fazlasıyla nasibini aldı.

Kentler üretimci, istihdam edici niteliklerini kaybetti. Tüketim ve rant odaklı bir kentleşme egemen oldu. Bunun sonucunda kentsel istihdam azaldı. İşsizlik ve kent yoksulluğu çok büyük boyutlara ulaştı. Kentler güvencesiz yığınların yaşadığı, güvensiz mekanlar haline geldi.

Modern demokratik örgütlenmelerin temel merkezleri olan kentlerin sosyal-kültürel dokusu, bireysel ve cemaatsel polarizasyonla dağıldı. Bu sosyal parçalanmanın ve örgütsüzleşme sürecinin sonucu olarak belediye yönetimine örgütlü olarak katılan “kent yurttaşı” yerine, iktidarın “himmet"ine muhtaç olan “bireyci kul” anlayışı ikame edildi.

Bu sosyal parçalanmanın sonucunda kentsel parçalanma da başladı. Kentin orta ve üst sınıfları büyük ve güvenli sitelere ve belirli alışveriş merkezlerine sığınırken, kentin yoksulları “kentsel dönüşüm” adı verilen politikalar yoluyla yığınlar halinde kentin çeperlerine sürülmeye başlandı. Kent merkezleri ve kent meydanları başta olmak üzere ortak kentsel mekanlar işlevsizleşti, çöküşe ve yok oluşa terk edildi.

Kent yaşamı organik niteliğini yitirdi, parçalı ve birbiriyle ilişkisiz yaşam alanlarının coğrafi toplamını ifade eder oldu. Kentlilik bilinci ve sorumluluğu ciddi darbeler aldı. Yerel yönetimler kamusal yarar kaygısından ziyade rant merkezli hizmet üreten kurumlara dönüştü. Kentlerin beton yoğunlukları arttı. Yeşil alanlar ve tarihi mekanlar tahrip edildi vb. vb.

Sosyal Demokrat Belediyeciliğin genel ilkesel çerçevesi üç aşağı beş yukarı bellidir. Fakat bu ilkesel çerçeveyi en rafine, en özlü tanımlamalarla sınırlı tutmak bence bugün ayrım noktalarını ortaya koymakta yeterli olamaz. Çünkü kavramların buharlaştırıldığı, anlamsızlaştırıldığı, çoğu zaman da kullanılarak içinin boşaltıldığı bir dönemde yaşıyoruz aynı zamanda. Örneğin; katılımcılık, dayanışmacılık, üretimcilik, sosyal belediyecilik, kadın dostu, çocuk dostu vb. kavramlarını, içi boş bir biçimde, pek çok kesimin ve belediyenin kullanabildiğini görüyoruz. Bu nedenle bir ayrım oluşturulacaksa, bir farklılık yaratılacaksa, bunların daha ayrıntılı bir biçimde, köşeleri çok daha belirgin bir biçimde formüle edilmesi gerekir.

İlkeler Ne Olmalıdır...

21. yüzyıl sosyal demokrat belediyeciliği iki ana kolon üzerine oturmalıdır. Bunlardan birincisi doğrudan demokrasi ile desteklenen katılımcı demokrasi ve aktif yurttaşlık, diğeri ise ticarileşmeyen kamusal bir belediye hizmeti...

Bu hedefe ulaşmak için ise bugünden yarına bir dizi ilkesel görev var sosyal demokrat belediyelerin önünde...

1- Kent ekonomisinin rant ağırlıklı dönüşümüne karşı, üretimi ve istihdamı teşvik eden, gelir artırıcı politikalar uygulamalıdır.

2- Bugün kent yoksulluğunun çok ciddi boyutlara ulaştığı bir gerçek… Neo liberal/muhafazakar/tutucu iktidar ve belediyeler ise yoksullukla mücadele etmiyor; yalnızca yoksulluğu yönetiyor. Daha da ötesi yoksulların dışlanmaya başlandığı çok daha ağır ve vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldığımız bir süreçten geçiyoruz.

Sosyal Demokrat Belediyecilik yoksulları hem ekonomik hem de toplumsal olarak desteklemek, bunu bir öncelik olarak kabul etmek durumundadır. Sadece yardım etmekle yetinmeyen, eğitimden sağlığa, sanattan kentsel kamusal alanlara, ulaşımdan spora kadar yoksulları destekleyen, onlara öncelik veren bir hizmet anlayışını savunmak ve uygulamak zorundadır

3- Kent yoksullarıyla beraber artan sorunlardan en fazla etkilenen kadınları, çocukları, engellileri ve yaşlıları koruyucu sosyal politikalara öncelik vermelidir.

4-Kentsel sosyal parçalanmaya karşı demokratik kentsel örgütlenmelerin gelişimini destekleyerek, bu örgütlenmeler aracılığıyla “iktidarın himmetine muhtaç bireylerden” katılan, hesap soran, denetleyen, yöneten "aktif yurttaşlara" geçişi hedeflemelidir.

5-Neo-liberal politikaların ve küresel krizin birleşik etkisiyle iyice derinleşen kentsel-mekansal parçalanmayı ortadan kaldıracak, kenti paylaşma bilinci ve ortak yaşama sorumluluğunu geliştirecek, kent meydanları başta olmak üzere, açık ve kapalı kamusal kentsel mekanlar oluşturmayı özel önemde görmelidir.

6- Rant eksenli kentleşme anlayışlarının sonucu olarak yaşanan yeşil alan yıkımının karşısında herkes için yürüme mesafesinde, ulaşılabilir, kaliteli ve ticarileştirmenin ve betonlaşmanın minimum düzeyde tutulduğu halk için yeşil alan politikası uygulamalıdır. Sürdürülebilir kentleşme anlayışının temsilcisi olabilmelidir.

7- Ulaşım alanında araç ve birey değil insan, toplum ve çevre öncelikli bir politika oluşturup uygulayabilmelidir.

8- Sosyal Demokrat Belediyecilik, mevcut kentsel dönüşüm politikalarından farklı olarak önceliği o bölgede yaşayan insanlara, o bölgenin doğal, tarihi ve kültürel yapısının korumasına vermelidir.

9- Kentlerin tarihi ve kültürel dokusuna çok ciddi bir saldırı var. Kentler kimliklerini yitiriyorlar. Kentlere yeni bir kimlik dayatılmaya çalışılıyor. Sosyal demokrat belediyecilik kentin tarihi ve kültürel mirasının da en kararlı biçimde savunucusu  olabilmelidir

10- Sanatı ve sporu toplumun tümüne yaygınlaştırabilmeli, profesyonel ve ticari spor dalları yerine amatör ve kitle sporunu teşvik etmelidir.

11- Kent hizmetlerinin güvenceli-örgütlü personel yapısıyla yerine getirilmesi için mücadele etmeli, ticarileşen belediye hizmetlerinin kamu yararı ilkesiyle yeniden belediyeleştirilmesi için gayret göstermelidir.

Yol Haritası...

1960’lı yıllardan bu yana şekillenen, 1970’li yıllarda ise Vedat Dalokay, Ahmet İsvan gibi isimlerin pratiğinde simgeleşen sosyal demokrat belediyecilik mirası, bizim için kuşkusuz ki çok önemli bir hazinedir.

Fakat. 60’lı ve 70’li yılların içe dönük kalkınma modeli ile bugünün neo-liberal büyüme politikaları ve küresel kriz ortamı birbirinden epey farklı.

Tam da bu noktada bu programın kısa ve orta vadeli hedefleri olduğunu hatırlatmak da zorunlu. Bu programın sayıca çok ve önemli unsurlarını hemen ve kısa vadede hayata geçirmek olanaklı. Ama stratejik önemi olan hizmetlerin belediyeleştirilmesinin çok daha zorlu bir mücadele sürecini gerektirdiğini bilince çıkarmak durumundayız. Bu alanda önümüzde ciddi yasal, ekonomik ve ideolojik kısıtlar var. Orta vadeli bu stratejik alan dışındaki tüm alanlarda ise hemen bugünden yapılabilecek çok şey bulunmaktadır ve bu adımlar çok önemlidir.

Örgütsel boyut…

Sosyal Demokrat Belediyecilik anlayışını hayata geçirebilmenin üç önemli örgütsel ayağının olduğunu söylemek mümkün: Uluslararası düzeyde örgütlenme, ulusal düzeyde örgütlenme ve yerel düzeyde örgütlenme.

Sosyal Demokrat Belediyecilik seçeneğinin uluslararası, ulusal ve yerel ayaklarının birlikte örülmesi gerekiyor. Yani benzer kaygıları duyan dünyadaki belediyelerle, ülkedeki belediyelerle ortak program, ortak anlayış, ortak eylem temelinde bir koordinasyon içinde olmak gerekmektedir.  Ve en önemlisi de yerel de bu programa uygun taban örgütlenmelerinin inşa edilebilmelidir.

Sonuç…

Solun, yerel yönetimler alanında gerçek, güçlü ve kalıcı bir seçenek oluşturması için “neoliberal himmetçi belediyecilik” yerine “belediye halkın örgütüdür” yaklaşımıyla temeli katılımcı aktif yurttaşlık olan, kentin dezavantajlılarını avantajlılarla eşitlemeyi öncelik gören bir belediyecilik programına gereksinimi var.

Kendi programını ve gündemini üretmeyen ve de bunu toplumsallaştırmayan hiçbir hareket başarılı olamaz…