Almanya Yeşilleri: Pasifizm, Ukrayna savaşı ve ağır silahlar

Abone Ol
Alman sosyalistler, Yeşilleri, "savaş sarhoşu" olmakla itham ederken hâlâ "pasifist" olduklarını söyleyen Yeşillerin barışı silahların gölgesinde aramaları uzunca bir süre tartışma konusu olmaya devam edecektir.

Loading...

Almanya'da Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen), bugünlerde oldukça sıkıntılı.  Koalisyon ortağı olan Yeşiller'in üst yönetimi, Ukrayna'ya ağır silahlar verilmesi konusunda, partinin "pasifizm" etrafında şekillenen kurucu ilkelerine açtıkları savaşı kazanmış görünüyorlar. Aslında partinin atmosferi, uzunca bir süredir kurucu ilkelerin yontulmasına yönelik mahir salvolar nedeniyle devam eden öz hesaplaşma ikliminde epeyce karışık ve karanlık. Temel ilkeleri olan dış politikada askeri müdahalelere ve şiddete karşı çıkmak, çevre koruma, sosyal adalet ve güçlü demokrasi vitriniyle seçmenden oy isteyen partinin bugünlerde gündeme sadece silah, tank, tüfek ve topla gelmesi üyelerinin kafasını epeyce karıştırıyor olsa gerek. Yeşillerin, partinin kurucu ilkelerini zaman içerisinde nasıl hasıraltı ettiğine şöyle bir göz attığımızda, ilk net terk edişin 1999’da NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasını desteklemeleri ile gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Yeşiller oysa ki 1995’te düzenledikleri parti kongresinde dış politikada şiddet kullanılmasına ve dolayısıyla Alman ordusunun herhangi bir nedenle dış askeri müdahaleye katılmasına karşı çıktıklarını vurgulamışlardı. Yugoslavya kararı pasifist bir partinin ekstrem şekilde nasıl transformasyona uğradığını göstermesi açısından anlamlıydı. "Sosyal adalet ilkesi"meselesine gelince...Yeşiller Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) "Ajanda 2010"  adıyla bilinen "sosyal devleti dönüştürme/küçültme politikasına" destek verince bu ilkenin de rafa kaldırıldığı ilan edilmiş oldu. Yani esasında göründüğü gibi olmayan bir siyasi yapı var karşımızda. Yeşillerin politik devamlılığı açısından saygı duyulacak bir tek anti-faşist tutumları kaldığını ifade edebiliriz. Almanlar, bunun dışında "protesto partisi" olarak ortaya çıkan Yeşiller'in, 1980'lerin ortalarından bu yana sistemin politik dizgesine göz kamaştırıcı bir hızla entegre olmalarını şaşkınlık içerisinde izliyorlar. UKRAYNA'YA SİLAH VERİLMESİ Gelelim Ukrayna'ya ağır silah teslimi tartışmalarına. Yeşiller açısından konunun kritize edilecek bir tarafı olmadığı görülüyor. Bu noktada, sosyalistlerin taşıdığı, "savaş Avrupa'ya yayılır" endişesine pek de katılmıyorlar.  Bunu geçtiğimiz hafta sonu Düsseldorf'ta düzenlenen parti genel kurulunda delegelerin tümünün "Ukrayna'ya ağır silahları verelim" şeklinde görüş bildirmesinden anlıyoruz. Yeşiller’in eski lideri ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock toplantıya yaptığı bağlantıda, Ukrayna'ya silah verilmesi konusunda, "Rusya'nın zaferinden sonra dikte edilmiş bir barışın Rus savaş suçları açısından Ukraynalılar için barış anlamına gelmeyeceğini" söylemesi delegelerden yoğun alkış aldı. Kurula görüntülü bağlanan Ekonomi Bakanı Robert Habeck ise Mahatma Gadhi’nin barış için kendi yaşamını feda ettiğini anımsatarak,  “Pasifizm, rahatsız edici kararlar vermeye istekli olmadığımız için başkalarının ölmesine izin vereceğimiz anlamına gelmez” diye konuştu. Bazı parti yetkilileri de konuşmalarında, insan hakları aktivisti Desmond Tutu'nun, "Adaletsizlik olduğunda tarafsız kalırsanız, haksızlık yapanın tarafını tutmuş olursunuz" sözünü referans göstererek, Ukrayna'ya bir an önce silah verilmesini talep ettiler. "Pasifizm insanların öldürülmesine sessiz kalmak anlamına gelmez" tarzında savunmalar yapan delegeler de oldu. Sadece partinin gençlik kolları üyeleri, Alman ordusu için bütçeden ayrılacak payın fonlar aracılığıyla daha fazla artırılmasına karşı çıktılar. Gençlerin bu girişimi de delegeler arasında karşılık bulmadı. Parti lideri Omid Nouripour, Ukrayna'ya silah verilmesi meselesini değerlendirirken, kendisi de içten içe rahatsız olacak ki  güçlü bir vurguyla "Her zaman bir barış partisi olarak kalacağız" ifadesini kullandı. Nouripour'un, bu cümleyi Alman Hükümeti'nin devasa yeniden silahlanma planlarını ve Kiev'e ağır silah teslimatını savunmak için kullanması sosyalistler tarafından çok eleştirildi. Alman sosyalistlerin bu bağlamda, "Silah dağıtarak mı barışa katkı sunacaksınız" sorusuna ise henüz bir yanıt gelmiş değil Yeşiller'den. Ancak vurgulamak gerekiyor ki hiçbir şekilde milliyetçiliğe ve ırkçılığa atıfta bulunmayan parti, Alman anti-faşist cephesinin en değerli bileşenlerinden biri olmaya devam ediyor. "Pasifizm", "barış" falan derken kendilerini "gez göz arpacık" hizalarken bulan Yeşiller'in bu durumu, onlarca yıldır siyasetin periferisinden merkezine doğru yaptıkları yolculuğun artık tamamlanmak üzere olduğunu gösteriyor. Karşımızda sistemin temel argümanlarına entegre olmuş ancak bünyesinde pasifist ve sistem karşıtı unsurlar da barındırmaya devam eden kafası oldukça karışık bir parti duruyor. "Sistemi içeriden değiştirmek" gibi ilerici bir iddiayla yola çıkan Yeşiller'in sistemin içinde değiştiği ve aynı sistemin sürdürücüsü pozisyonuna gerilediği görülüyor. Alman sosyalistler, Yeşilleri, "savaş sarhoşu" olmakla itham ederken hâlâ "pasifist" olduklarını söyleyen Yeşillerin barışı silahların gölgesinde aramaları uzunca bir süre tartışma konusu olmaya devam edecektir.