Almanya-Türkiye ilişkileri üzerine papatya falları: Olacak, olmayacak…
Mülteci anlaşması imzalandığından bu yana, Türkiye'deki insan hakkı ihlalleri, uluslararası hukukun dikkate alınmaması benzeri meseleleri dert edinen bir AB ülkesi gördünüz mü? O nedenle hep söylüyorum, kimse yeni Almanya hükümetinden de bu yönde itirazlar beklemesin.
Almanya seçimleri tamamlandı, geçici resmi sonuçlar açıklandı. Yazılar, çiziler havada uçuşuyor... "Şu kazandı, bu kaybetti, Merkel gidiyor, Türkiye ile ilişkiler nasıl bir rota izleyecek? Kesin şöyle olacak yok böyle olacak"... Fallar fallar, masallar masallar... Yazılan çizilenlerin birçoğunun realize edilmesinin mümkün olmadığını pek yakında göreceğiz. Hele hele Almanya'nın, Türkiye'ye yönelik dış politik aksiyonlarının tam aksi yönde transformasyona uğrayacağını iddia edenlerin bu savlarını dayandırdıkları fikri temeli açıklamaları da güzel olurdu değil mi? Bilgilenirdik.
Sanki Türkiye, AB ve Almanya ile bir değerler ya da politikalar manzumesi ekseninde ilişki kuruyormuş da bu diyalektik üzerinden yeni bir alana geçiş yapmak mümkünmüş gibi içi boş, fikri temelleri olmayan cümleler saçılıyor dört bir yana. Şunu hemen vurgulamakta fayda var. Birincisi, Türkiye belirli ve tahmin edilebilir, prensipler üzerinde yükselen bir dış politik aksiyonlar bütününe sahip değil. Şu anda öngörülmesi güç bir bakış açısıyla politika üretiliyor.
İkincisi, Almanya ya da AB ile prensipler ve nezaket üzerinden yürütülen ilişki modeli sona ereli hayli zaman oluyor. Artık pragmatizm ön planda. Kazan-kazan bir nevi. Bakınız mülteci anlaşması. Kaldı ki uygulanması nakit ödemeyle teminat altına alınmış bu mülteci anlaşmasının dahi AKP hükümeti tarafından nasıl görmezden gelinebildiğini, otobüslerle Yunanistan sınırına mülteciler gönderildiğinde gördük.
Türkiye, liderinin günlük, anlık duygusal depreşmelerine göre politika üreten bir ülkeye dönüştüğüne göre, daha şimdiden, "Almanya'nın yeni hükümeti ile ilişkiler şöyle olacak, böyle olacak" diye atıp tutmak doğru mu? Bana göre değil.
İRİ İRİ CÜMLELER...
Ne göreceğiz peki? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın duygusal hallerini yakından takip eden, Merkel'in "aman idare edelim, ürkütmeyelim" tavrına sahip çıkan, ticari ilişkileri sürdürmek isteyen, mülteci anlaşmasını Afganları da kapsayacak şekilde genişletmeye çalışan bir Almanya göreceğiz muhtemelen. Sanki Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ya da Hristiyan Birlik (CDU/CSU) daha yeni iktidara geliyormuş gibi oradan masal üretmeye çalışmayı saçma buluyorum. Bu iki parti birlikte 8 yıldır ülkeyi yönetmiyor muydu? Yeni koalisyon da muhtemelen bu iki partiden birinin liderliğinde kurulmayacak mı? Öyle olacak büyük bir aksilik olmazsa. Ne değişecek? Koalisyona ortak olacak, sisteme tamamen entegre Yeşiller ile liberaller mi değiştirecek bu ilişki sistematiğini? Bu nedenle iri iri, iddialı cümleler kurmadan önce biraz beklemek gerekiyor kanımca.
Mülteci anlaşması imzalandığından bu yana, Türkiye'de cereyan eden insan hakkı ihlalleri, yargının iktidardan yana tarafgir hale gelmesi ya da uluslararası hukukun dikkate alınmaması benzeri meseleleri dert edinen bir AB ülkesi gördünüz mü? Bu meselelerin tümü mülteci anlaşmasının gölgesinde kalacak. O nedenle hep söylüyorum, kimse yeni Almanya hükümetinden de bu yönde itirazlar beklemesin. Türkiye'deki insan hakları aktivistleri mücadeleye tek başlarına devam etmek zorunda kalacaklar maalesef.
Seçimden önce parlamentoya girmesi muhtemel partilerin vaatlerini içeren programları inceledim. Hepsi istisnasız, Türkiye'deki rejimin otokrasiye doğru evrildiğini ifade ediyor. İnsan hakkı ihlalleri, yargının çökmesi vb. sorunlara atıfta bulunarak, AB'ye tam üyeliğin artık mümkün olmadığını vurguluyorlar. Irkçı/faşist parti Almanya için Alternatif (AfD), "Türkiye kültürel olarak Avrupa'ya ait değildir" diyerek önden kapıyı gösteriyor.
Bununla birlikte Almanya'da birbirlerinden farklı politik destinasyonlarda faaliyet gösteren partilerin tümünün ortaklaştığı Türkiye vurgusu ise "yeni bir ilişki modeli lazım" oluyor. Almanya'nın gelecek hükümeti, bu yeni ilişki modeli üzerine biraz daha kafa yoracaktır belki o kadar ya da Türkiye'nin AB'ye tam üyelik yolculuğunun kesin bir şekilde sona erdirilmesini tetikleyecek bir motivasyon oluşabilir ama bunun da realize olmasının zor olduğunu düşünüyorum.
ÖNEMLİ SORULAR
Bana göre, Almanya seçimlerine ilişkin yöneltilecek sorular köşeli olmalı. AB'nin en güçlü ülkesi olan Almanya'da ortaya çıkan sonuçların yorumlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. O nedenle düşünceleri "şu kazandı, bu kaybetti" sığlığı ve basitliği etrafında şekillendirmeyi eksik buluyorum. Örneğin, "Almanya'da antifaşist cephenin en önemli bileşenlerinden olan Die Linke (Sol Parti) neden eridi? Bu seçimde ilk kez oy kullanan genç seçmen neden liberallere yöneldi? Irkçı/faşist parti AfD oy kaybetti diye sevinmeli miyiz ya da parlamentoda Hristiyan Birlik'in de sağında faşist bir grup kemikleşiyor diye üzülmeli miyiz" benzeri soruların yanıtlarının daha kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Ezcümle, daha ortada bir koalisyon yokken, Almanya ve Türkiye ilişkilerine dair köşeli ve kesin yargılar içeren cümleler kurulmasını garipsiyorum. Bu türden yorumlar yaparken, Türkiye'nin dış politikada yaşadığı serbest düşüşü, diplomasinin dış politik aksiyonları belirlemede etkisini tamamen yitirdiğini ve dış politik diskurun aslında "dış"a dair hiçbir şey içermediğini tamamen içeride oya tahvil heyecanıyla üretildiğini unutmamak gerekiyor. Dayanışmayla...