Almanya seçimleri, AKP ve Türkiye’nin AB’ye üyelik kördüğümü
Hristiyan Birlik’ten SPD’ye, AfD’den Die Linke’ye; Almanya’daki genel seçimler arifesinde neredeyse hiçbir büyük partinin Türkiye’nin AB üyeliği ve insan hakları karnesi konusunda olumlu düşünmediği görülüyor.
Almanya'da vatandaşlar, 26 Eylül'de sandık başına gidiyor. Seçim tarihi yaklaştıkça araştırma şirketleri her gün yeni bir anket açıklıyor. Son anketler, Almanya Sosyal Demokrat Partisi'nin (SPD) oy oranının yüzde 25 bandında olduğunu gösteriyor.
SPD’nin en yakın takipçisi olan Başbakan Angela Merkel'in partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) tarafından oluşturulan Hristiyan Birlik’in oy oranı anketlerde yüzde 21 ile yüzde 23 arasında gidip geliyor. Bir süre önce dünyada ana politik tema olarak öne çıkan iklim değişikliğine ilişkin tartışmalardan beslenen rüzgârlarla yelkenlerini şişiren Yeşiller'in ise yükselişlerinin durduğunu görüyoruz. Bundan birkaç ay önce oy oranları yüzde 26'ya kadar çıkan Yeşiller'in son açıklanan anketlerde yüzde 15 bandına gerilemiş olduğu görülüyor.
Bu genel girişin ardından asıl konumuz olan, "partilerin seçmenlere vaatlerini içeren programlarında Türkiye'ye ilişkin ne gibi tespitler ve yaklaşımlar yer alıyor" sorusunun yanıtına bakalım.
Hristiyan Birlik'in seçim programında, "Türkiye'nin AB’ye üyelik kriterlerini yerine getirme hedefinden epeyce uzaklaştığını gözlemliyoruz. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı meseleleri gerilemiş durumda” ifadesi kullanılarak, ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Programda yer alan, “Türkiye ile açık, eleştirel ve yapıcı bir diyaloğa güvenmek istiyoruz” ifadesi, “Verdiğiniz sözlerde durun. Bugün söylediğinizi yarın unutmayın” şeklinde de okunabilir. Konunun detayına bakıldığında Türkiye’nin AKP iktidarıyla birlikte uluslararası diplomaside, “öngörülemez ülke” kategorisinde değerlendirilmesinin sebeplerine burada değinecek değilim ancak uzun bir süredir dış politika aksiyonlarını ve diskurlarını, içeride oya tahvil etme heyecanıyla dizayn eden AKP’nin yaşadığı itibar kaybının açık bir şekilde gözler önüne serildiğini görüyoruz.
AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın en büyük siyasi yapılarından olan Hristiyan Birlik, seçim programında gayet açık bir şekilde kullandığı, “Türkiye ile ilişkilerimizin yeni bir bakış açısına ihtiyacı var. AB’ye tam üyelik mümkün değildir. Bunun yerine yakın ortaklık daha uygun olur” ifadesiyle Türkiye’ye ilişkin pozisyonunu sabitliyor.
TÜRKİYE SPD’NİN DESTEĞİNİ KAYBETTİ
Türkiye’nin dış politik aksiyonlarının en belirleyici ögeleri olan “Eyyy Macron”, “Eyyy Merkel” benzeri çıkışları ve aralarında bu ülkelerin yöneticilerine yönelik olarak kullanılan “Nazi” benzeri hakaretlerin de yer aldığı argümanları diplomatik iflasın sembolleri arasında kategorize etmek mümkündür.
Son anketlere göre, seçimi önde götüren SPD ne düşünüyor Türkiye ile ilgili? Uzunca bir süre Türkiye’nin AB’ye tam üyelik çabasını destekleyen SPD de umudunu kaybetmiş görünüyor. SPD’nin seçim programında konuya ilişkin olarak, “Türk hükümetinin iç ve dış politika seyrini kaygıyla izliyoruz. Hükümet; hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve uluslararası hukuka saygı göstermek zorundadır. AB-Türkiye diyaloğunun yoğunlaştırılmasına acilen ihtiyaç vardır” vurgusu yapılıyor. Programda, bırakın AB’ye tam üyelik meselesi, müzakereler konusuna dahi değinilmemiş. Türkiye’nin, kapıya dayanan seçimlerin ardından büyük ihtimalle Almanya'yı yönetecek partinin de desteğini kaybetmesi oldukça muhtemel. Bu bağlamda, Almanya’nın seçimlerin ardından Türkiye ile ilişkisinin en belirleyici parametrelerinin mülteci meselesi, silah satışı ile diğer ticari meseleler olacağını söylemek yanlış olmaz kanımca.
“TÜRKİYE KÜLTÜREL OLARAK AVRUPA’YA AİT DEĞİL”
Gelelim birilerinin “aşırı sağcı”, “popülist” falan diye kamuoyuna yedirmeye çalıştıkları faşist/ırkçı parti Almanya için Alternatif’in (AfD) Türkiye'ye bakış açısına. AfD, seçim programı hazırlanırken Türkiye ile ilişkiler meselesine fazla kafa yorulmamış. Zaten Türkiye paragrafı, “Türkiye kültürel olarak Avrupa’ya ait değildir” cümlesiyle başlıyor. Adamlar daha en başında kestirip atmış yani.
Türkiye’de AKP eliyle sürdürülen İslamlaşma uygulamalarının endişe verici bulunduğu vurgulanan programda, ülkenin hızla medeni dünyadan uzaklaştığı savunuluyor. Konuya şöyle devam ediliyor: “AfD bu nedenle Türkiye’nin AB üyeliğini reddediyor ve tüm katılım müzakerelerine hemen son verilmesi çağrısında bulunuyor.” Adamlar dil kırmadan meramlarını açıkça belirtmişler. Evirip çevirmeden Türkiye’ye “İşte kapı, işte sapı” demişler. Türkiye’nin kültürel olarak Batı’ya ait olmadığını iktidar elitleri de sık sık beyan etmiyor mu? O nedenle çok da kızmamak lazım Alman faşistlere.
Alman liberallerin partisi Hür Demokrat Parti'nin (FDP) seçim programında da Türkiye başlığı aynı meseleler etrafında şekilleniyor. Liberaller de “yeni bir ilişki modeli üzerinde çalışılsın” önerisini tekrarlıyor ve demokrasi, daha fazla insan hakları vurgusunda bulunuyor. Liberaller ayrıca, Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak kolektif güvenliğe daha fazla katkı sunmasını da istiyor.
“HAPİSTEKİ KÜRT POLİTİKACILAR SERBEST BIRAKILSIN”
Anket sonuçları değerlendirildiğinde, Sol Parti’yi (Die Linke) bir yıkımın beklediğini söylemek yanlış olmaz. Anketler, partinin barajın sadece bir puan üzerine demir attığını yani yüzde 6’da sabitlendiğini gösteriyor. Sol’un batı ve güney eyaletlerde neden bu derece başarısız olduğu üzerinde daha fazla kafa yorulması gerekiyor.
Die Linke’nin bünyesinde reformist kanat ile devrimci kanat arasında devam eden tartışmaların bir türlü sonuçlandırılamaması, partinin artık süreğen hale gelen durağanlığının git gide kemikleşmesine neden oluyor. Bunun yanı sıra partinin emek cephesini örgütleme yeteneğini neredeyse kaybetmesi de bu noktada bir başka sıkıntı olarak karşımıza çıkıyor. Bu da oy oranlarının ülke genelinde yüzde 6 bandına kadar gerilemesine neden oluyor. Die Linke’nin kapitalist üretim süreçleri hegemonyasında ülkenin sürüklendiği buhranlardan etkilenen emekçilerin dahi oyunu alamaması gerçekten çok düşündürücü. Emekçilerin, “Almanya’da her şey Almanlarındır” basitliği üzerine politika inşa eden neonazi partisi AfD’ye kitleler halinde akması sadece “yabancı iş gücü geldi Almanlar işsiz kaldı” idesiyle açıklanabilir mi?
Sol Parti’nin Türkiye perspektifine gelince, seçim programında oldukça geniş bir Türkiye bölümü yer alıyor. Parti, Türkiye paragrafına mülteci anlaşmasıyla başlıyor. AB’ye ve Almanya’ya gelen mültecilerin geri gönderilmesine karşı çıkan parti, bu bağlamda mülteci anlaşmasının iptal edilmesini istiyor.
Almanya’nın Türkiye’ye silah satışını sona erdirmesini de talep eden sosyalistler, seçim programında, “Erdoğan rejimi uluslararası hukuku hiçe sayıyor. AB’ye aday ülke statüsü olmasına rağmen insan hakları ihlal ediliyor. Türkiye’de muhaliflere yönelik zulmün bitmesi gerekiyor. Tutuklu milletvekilleri, belediye başkanları ve Kürt partisi HDP özgür bırakılsın” ifadesini kullanıyor.
Sonuç olarak, geniş kadrajda Almanya’da parlamentoya girmesi muhtemel partilerin seçim programlarına bakıldığında göze çarpan ilk yaklaşım, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik müzakerelerinin sona erdirilmesi çağrısı. Hemen hemen tüm partiler Türkiye'de var olan rejimin otoriter ve antidemokratik yönlerine vurgu yaparak, üyelik müzakerelerin bir an önce sonlandırılması çağrısında bulunuyor. Yeni bir ilişki modeli üzerinde durulması çağrısı yapılıyor.
Bu bağlamda, Türkiye hükümetinin, 3 milyona yakın Anadolu kökenli insanın yaşadığı Almanya'da siyaseten desteğini kaybettiğini görüyoruz. Daha da önemlisi hükümete güven duyulmuyor. Türkiye'nin, havai fişek gösterileri eşliğinde başlayan -güya- demokrasi/AB yolculuğunun otokrasi, nepotizm, oklokrasi ve plütokrasi hibridi bir rejimle sona ermesi meseleyi daha da içinden çıkılamaz bir hale sürüklüyor. Tam da bu noktada, Almanya seçimleri, artık bir kördüğüm haline dönüşmüş olan Türkiye’nin AB’ye tam üyelik serüvenini kalıcı bir nihayete erdirmek için ivme oluşturabilir.
Ezcümle, anketlere bakıldığında SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz oldukça popüler. Siyaset uzmanları, Almanya'daki seçimlerden üçlü bir koalisyon çıkacağını dile getiriyorlar. Yeni hükümet kurulana dek Angela Merkel, başbakan olarak görevine devam edecek. Almanya, 16 yıldır başbakanlık yapan Merkel’i de uğurlayacağı bu seçime kilitlenmiş durumda. Seçim sonrası ortaya çıkacak tablonun Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini yakından takip edeceğiz ama her koşulda Alman kamuoyunda Türkiye’nin AB’ye üyelik meselesinin bir sonuca bağlanması adına motivasyon oluşması beklentisinin giderek arttığı görülüyor.