Ali Apaydın yazdı | Adaletin eğitimi
–dikaiosyne, şayet bir erdem olarak eğitimin amaçlarından biri olması noktasında ele alınarak tesis edilmeye çalışılmaz da aksine zora ve baskıya başvurarak adaletsizlik bir adalet olarak benimsetilmeye çalışılırsa, herkesin bir kaosa sürükleneceği doğal durum kaçınılmaz olarak toplum sözleşmesinin yerini alacak ve bu da pek çok insan için, dahası tüm bir toplum için pek çok acıya sebebiyet verecektir. Çünkü ilk filozofların yerinde bir şekilde belirttiği gibi, diğer üç büyük erdemden (bilgelik–phrónesis, cesaret–andreios ve ölçülülük–sofrosýni) hiçbir şekilde ayrıştırılamaz olan adalet–dikaiosyne (esasen hiçbir erdem-arete diğer erdemlerden ayrı düşünülemez), birilerinin kendi keyfiyetine terk edilmiş, bilgiden, cesaretten ve ölçüden yoksun bir şekilde pazarlanabilecek bir tüketim ürünü değil, bir arada yaşamanın vazgeçilmezi olan temel bir ilkedir.
Ve bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, ilkeler, ilke denen şeyler, mevcut durumu göz ardı etmeye yarayan teorik zırvalıklar olarak kullanılacak birer materyal olmadığı gibi bu şekliyle hiçbir anlam da taşımazlar. Aksine ilke denen şeyler, mevcut duruma karşı, tavrınızı ve duruşunuzu ortaya koyacağınız düşünsel dayanaklarınız olması ölçüsünde anlam taşır. Ki bu anlam ancak ve ancak bizzat yapıp-etmelerinizle gün yüzüne çıkar –söyleyip yapmamanızda değil –dahası hiçbir şey söylememenizde değil –daha da dahası bir şeyler söylermiş gibi yapmak adına aforizmik ifadelere sığınmanızda da değil! Nokta.
Bu yazıyı bitirmeden önce, son dönemlerde sıklıkla kullanıma sokulan saygı kavramına da değinmem gerekirse, öncelikle belirtmek gerekir ki, yaygın bir şekilde anlaşıldığı şeklinin aksine saygı, genele değil özele yönelen bir tavır ve duruştur. Ve bu özel olan da doğru ve haklı olana işaret eder. Şu halde, hiçbir şekilde bir görev olmadığı gibi, haksızlığa, yalana ve yanlışa karşı gösterilmesi gereken hiçbir saygı da yoktur –hiç olmamıştır da. Çünkü saygı denen esas, olan biten her şeye karşı gösterilmesi zorunlu olan bir tavır değil, sadece ve sadece doğru olana gösterilmesi gereken bir tavırdır. Yanlışa, yalana ve özellikle de haksızlığa karşı saygı duymak gibi bir tavırdan söz etmek bizzat saygı kavramına yapılan saygısızlıktan başka bir şey değildir.
Bu yazı için son söz olarak, güvenilir bir kaynaktan teyit edememe rağmen Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilen şu sözü alıntılamam yerinde olacaktır kanaatindeyim: “Özgürlükten doğan bunalımlar ne kadar büyük olursa olsun, hiçbir zaman fazla baskının sağladığı sahte güvenlikten daha tehlikeli değildir.”