Aktör – ağ teorisinde teknolojinin toplumsal inşa kapasitesi

Abone Ol
Bu ilişkisel ağın içinde insan ne ise, nesne ve teknoloji de o; nesneler de insanlar gibi ağın içindeki ilişkileri ve olguları şekillendirme ve seyrini değiştirme kapasitesine sahip.  Genel kabulümüzün aksine, teknoloji – toplum ilişkisi kimi zaman kazan-kazan ile sonuçlanmayan, değiş tokuşlarla, vazgeçişlerle dolu, karmaşık bir ilişki. Aslında tıpkı bilgi gibi, teknoloji de kendi varoluşunda nötr; ne yönde kullanılacağı tamamen insan inisiyatifinde. Nükleer reaksiyonlar sonucunda açığa çıkan enerjiyi nükleer silahları beslemek için kullanmayı akıl eden insan, aynı teknolojiyi temiz enerji kaynağı olarak da kullanabiliyor. Benzer biçimde internetin de, iyi-kötü skalasında hem iki ucu, hem de aradaki her noktayı tutabilen bir teknoloji olduğunu bilfiil deneyimledik. Yüzyılın başında herkesi birbirine bağlamanın mükemmel bir fikir olduğunu düşünüyorduk; ancak herkesi birbirine bağlarken kötü niyetlileri ve “kötü niyetlerimizi” de ağa bağlayacağımızı hesaba katmadık. Ağ büyüyüp geliştikçe, fırsatlar kadar tehditlerin de arttığını gördük. İnsanın inşa ettiği makineler ve altyapılardan mütevellit bir yapı, insanları ve toplumları dönüştürmeye, onları derinden sarsacak ve değiştirecek yepyeni dinamikler inşa etmeye muktedir hale geldi. Online ve offline hayatlarımızın birbirine karışması, aklımıza nesne – insan ilişkilerinin bireysel ve toplumsal yansımalarına dair farklı sorular getiriyor. Örneğin, bir hashtag kullanarak insanları bir boykota ya da eyleme davet ettiğiniz bir tweet atmak politik bir eylem midir? İnternete erişim sağlayabilen tüm bireyleri ile bir toplum, daha yüksek bir ifade özgürlüğü aşamasına geçiş yapmış sayılır mı? Avatarınızla, gerçek hayatınızdaki benliğiniz arasındaki farklılıklar ve ideal benliğiniz arasındaki benzerlikler neler? Bu farkların nedenleri, bireysel ve toplumsal sonuçları neler olabilir? Sosyal medyadaki “siz”, gerçek hayattaki sizi ne kadar ve nasıl etkiliyor? Bu soruları cevaplandırmada etkili bir araç olarak nitelendirilebilecek ve bu karşılıklı inşa sürecine ilişkin olarak bizi farklı okumalara götürebilecek teorilerden biri, sosyal bilimlerde çokça tartışma yaratan Aktör – Ağ Teorisi (Actor-Network Theory – ANT). Aktör-ağ teorisi, nesnelerin ve anlamın iç içe geçtiğini kabul eden ve bu yapıları haritalandırmaya çalışan bir maddi (nesneler) – semiyotik (anlamlar) teori. Bu teoriye göre tüm sosyal olgular, ağ etkileşimlerinin bir ürünü; geleneksel olarak kabul edilen, nesnelerin sosyal olguları etkileme kapasitesi olmadığı görüşüne karşı çıkarak, hem nesneleri hem de teknolojileri, etkileri açısından insanlarla eş değer birer ağ üyesi olarak tanımlıyor. Bu ilişkisel ağın içinde insan ne ise, nesne ve teknoloji de o; nesneler de insanlar gibi ağın içindeki ilişkileri ve olguları şekillendirme ve seyrini değiştirme kapasitesine sahip. İnsanların birbirleriyle olan etkileşimlerinin neredeyse tamamen teknoloji ve araçları üzerinden seyrettiği bir çağda, teknolojinin hayatlarımızı şekillendirme kapasitesini anlamak açısından bu teorinin her zamankinden daha önemli hale geldiğini ileri sürmek mümkün. Aktör-ağ teorisine göre insan dışı aktörler, örneğin bir bilgisayar, telefon ya da internet ağı, insan sosyal faaliyetlerinde bir koşul olarak düşünülebilir. Günümüz şartlarında bu önerme geçerliliğini kuvvetle hissettiriyor; zira insanlar arası etkileşimlerin çok büyük bir kısmı artık yalnızca bu araçlar ve teknolojiler üzerinden gerçekleştiriliyor. İkinci önemli nokta ise insan olmayan aktörlerin aracı ya da arabulucu rollerinde olabilmeleri… ANT’ın aracılar olarak tanımladığı nesneler, göz ardı edilebilir, önemsiz nesneler. Çünkü bu nesneler, girdileri herhangi bir dönüşüme uğratmadan çıktı olarak sisteme geri veriyorlar. Öte yandan arabulucu rolündeki nesneler ise pasif bir rolde ve edilgen konumda değiller. Ağ ilişkilerini etkileme, inşa etme, insanların birbiriyle anlaşabilecekleri bir ortam yaratma ya da tam tersi yönde, çatışmalara yol açma gücüne sahipler. Nesneyi insanla eş değer konuma taşıyan da tam olarak bu aktif arabulucu rolü. İnsanlar kadar arabulucular da (nesneler de) sosyal sistemlerin inşasına katkıda bulunuyorlar. Konuyu bir örnekle somutlaştırarak teorinin neden teknoloji – insan etkileşimini ve teknolojinin toplumsal etkilerini açıklamada iyi bir araç olduğuna bakalım: İnternet erişimi sağlayan bilindik bir markaya ait bir cep telefonunun eski ve yeni versiyonlarını kullanan, düşük ve yüksek gelir grubuna mensup iki kişi düşünelim. Görünüşte, bu iki farklı teknolojik gelişmişlik düzeyindeki cihazlardan biri zenginliği, diğeri de yoksulluğu ifade edecektir. Bu haliyle cep telefonu bir aracı rolündedir; sınıf ayrımını betimleyen pek çok göstergeden biridir, sistemde bir dönüşüme sebep olmaz, sistemden aldığı girdi ile verdiği çıktı aynıdır. Ancak, teknolojinin sosyal sistem içinde sahip olduğu rol ve ürettiği ek anlamlar üzerinden yapılan bir okumada, bu cihazların işlevsel fonksiyonları arasındaki farkın, kişilerin internete, uygulamalara ve bilgiye erişimine ilişkin farklılıklar yaratacağı da görülür. Bu haliyle bu cihazlar (nesneler), ilk okumada yalnızca pasif bir göstergesi olarak kabul ettiğimiz sınıf ayrımını aktif olarak inşa eden arabulucular rolüne taşınmışlardır. Sahip oldukları bu güç nedeniyle teori, sosyal sistemlerin açıklanmasında nesnelerin rolünü insanların rolüyle eşdeğer tutmakta, onları ağın aktif bir üyesi, bir düğümü olarak görmektedir. Aktör-ağ teorisini, kendi içinde sahip olduğu pek çok çelişkiye karşın insan – teknoloji ilişkisi üzerine düşünürken daha ayrıntılı okumalar yapmamızı sağlayabilen önemli bir araç olarak görüyorum. Bu teoriden, teknoloji kullanımının bir adım ötesine geçerek, teknolojinin toplumsal ve bireysel çıkarları korumak (?) amacıyla tabi tutulduğu regülasyonlarla ilgili tartışmaları derinleştirmek üzere de faydalanmak mümkün. Bu tartışmayı bir sonraki haftaya bırakıyorum.