Akşener’in seçim sonrası ilk önemli çıkışında özetle; İyi Parti’nin CHP’den daha fazla Atatürkçülük yapacağı, MHP’den daha fazla milliyetçi olacağıdır. Bu partinin, merkez sağ ya da merkez parti olma iddiasını geride bırakmasıdır.
İyi Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener Afyonkarahisar’da seçimden sonra ilk konuşmasını yaptı. İyi Parti yetkililerinin yükselttikleri çıtaya uygun bir konuşma olmadı. Yani siyasetin yönünü değiştiren, yeniden kuran; ya da ona başka bir yön çizen siyasal bir tasarım ortaya konulmadı. Sayın Akşener sadece kendi partisi için net bir tanımlama girişimi çabasında bulundu.
Ortaya çıkan ise; CHP’den daha fazla Atatürkçülük yapacağı, MHP’den daha fazla milliyetçi olacağıdır. Ancak genel hatlarıyla İyi Parti artık merkez sağ ya da merkez parti olma iddiasını geride bırakmıştır. Bundan sonra daha milliyetçi bir parti politikasına tanıklık edeceğiz. HDP ekseninde CHP’ye, DEVA Partisi’ne dönük eleştiriler aslında Millet İttifakı’nın bittiğinin de işareti olarak görülmelidir.
MİLLET İTTİFAKI’NDA SON DURUM
Seçimden sonra artık fiili olarak böyle bir ittifaktan söz edilemez. Çok büyük iddialarla yola çıkan ittifak 3 Mart’ta Akşener’in masadan kalkmasıyla sallanmış ve seçim yenilgisi ile dağılmıştı. Elbette henüz resmi olarak ittifak bitmiştir sözü açık bir biçimde söylenmediği için “fiilen bitmiştir” ifadesini kullanıyoruz.
Ancak bu noktadan sonra seçim öncesine benzer bir tablo görmek olası değil. Zira bütün genel başkanlar ittifaka yönelik farklı eleştirileri dillendirdiler. Bu konuda bir tek Sayın Kemal Kılıçdaroğlu net bir çıkış yapmadı. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu dışındaki genel başkanlar eleştirilerini Kılıçdaroğlu’na yöneltirken özeleştiri yapmamaları dikkat çekici.
Kuşkusuz masayı kuran, süreci yönlendiren ve aday olan elbette Kılıçdaroğlu idi. En kapsamlı özeleştirinin onun tarafından yapılması gerekirdi. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir özeleştiri yapıp seçim sonrasında genel başkanlığı bıraksaydı Millet İttifakı sürdürmek toplumsal, siyasal ve duygusal olarak mümkün olabilirdi. Ancak bunu yapmak yerine sanki hiç yenilgi yaşanmamış gibi davranması toplumsal öfkeyi bir dalgaya dönüştürdü.
Akşener, Kılıçdaroğlu adaylığı konusunda haksızlık yapmaktadır. “Kazanacak aday” tartışması İyi Parti tarafından çıkartıldı. Alevilik tartışması İyi Parti tarafından çıkartıldı. 3 Mart’ta Sayın Akşener masadan kalktı; bunun yarattığı siyasal çözülmeyi hesaba katmadı ve de bu konuşmasında özeleştiri yapma gereği duymadı.
AKŞENER HAKLI MI?
Sayın Akşener’in en doğru tespiti, mevcut % 50+1 sisteminde parti kimliklerinin silikleşmesi ve partilerin zorunlu olarak birbirlerine tahammül etmesidir. Akşener’in “yerel seçim, genel seçim değildir; herkes ayrı girsin” çıkışı ise mevcut koşullarda çok sağlıklı bir durum gibi görünmüyor. Zira Cumhur İttifakı seçim zaferiyle var olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini kurumsallaştıracak ve de bunun için yerelde de iktidar olmak için yoğun bir işbirliği yapacaktır.
Ancak Akşener, Kılıçdaroğlu adaylığı konusunda haksızlık yapmaktadır. “Kazanacak aday” tartışması İyi Parti tarafından çıkartıldı. Alevilik tartışması İyi Parti tarafından çıkartıldı. 3 Mart’ta Sayın Akşener masadan kalktı; bunun yarattığı siyasal çözülmeyi hesaba katmadı ve de bu konuşmasında özeleştiri yapma gereği duymadı.
Genel bir ittifaktansa yerelde kurulacak ittifaklar bu süreç açısından daha sağlıklı olacaktır. Belki de kurulacak kent ittifakları “kent senin, ülke senin” ekseninde bir propaganda çağrısı ve örgütlenmesi Cumhurbaşkanlığı süreci için iyi bir yol haritası oluşturabilir.
AKŞENER’İN KONUŞMASI İMAMOĞLU VE YAVAŞI NASIL ETKİLER?
Hem Sayın Ekrem İmamoğlu hem de Sayın Mansur Yavaş, İyi Parti tabanında kendi belediye başkanları olarak görülüyor ve seviliyor. Akşener’in iki adaya destek vermemesi konusunda bir siyasal riski alacağını düşünmek pek olası değil. İmamoğlu ve Yavaş’ın doğal ve ortak aday konumunu sürdürecekleri çok net biçimde ortadadır. İki başkanın da Millet İttifakı ve İyi Parti denkleminde bir sorunla karşılaşacağı beklenmemelidir.
Bu seçimlerde daha yoğun olarak yerel ittifaklara tanıklık edeceğiz. İmamoğlu’nun İstanbul Modeli; yani kent halkını esas alan ortaklaşma çağrısı ve pratiği diğer kentlerde de yaşama geçirilebilir. Genel bir ittifaktansa yerelde kurulacak ittifaklar bu süreç açısından daha sağlıklı olacaktır.
Belki de kurulacak kent ittifakları “kent senin, ülke senin” ekseninde bir propaganda çağrısı ve örgütlenmesi Cumhurbaşkanlığı süreci için iyi bir yol haritası oluşturabilir.