Akşener’in küstürdükleri: Eski Ülkücüler ve Genç Seküler Milliyetçiler. İYİ Parti nereye?

Abone Ol
İYİP, başta seçmen potansiyelini ve merkez sağa yaklaşma projesini sarsmıştı. Ardından buradan dönerek başta umutlandırdığı ideolojik bağlılığı yüksek kadroları hayal kırıklığına uğrattı. Partinin bu dönüşleri de teşkilat içerisinde bir çalkantı yaratmış durumda. 3 MART VE 6 MART: SEVİNENLER VE ÜZÜLENLER 3 Mart Cuma günü, öğleden sonra Meral Akşener ekranların karşısına geçip konuşmaya başlayalı 5 dakika geçmemişti ki Muhalefeti derin bir kriz kaplamış; muhalif seçmenlere öfke, hayal kırıklığı ve umutsuzluk duyguları yayılmıştı. Akşener, oldukça sert bir üslupla Millet ittifakını ve o noktada daha Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşmemiş Kemal Kılıçdaroğlu’nu sert sözlerle eleştirmişti. Yılların CHP-İYİP birlikteliğini ve bir yıllık Altılı Masa / Millet ittifakını dağıtmıştı. Muhalefette önce dalga dalga yayılan öfke, yerini Anti-Erdoğanizm ve iktidarı devirme hissiyatının politik bilincine bıraktı. Yoğun diplomatik temaslar ve muhalif seçmeni uyutmayan bir dizi başka dramanın ardından Millet ittifakı tekrar bir araya gelmiş, Kılıçdaroğlu’nu bu sefer daha yüksek bir özgüvenle aday göstermişti. Bu ayrılık, duyguları ve beklentileri kaydırak gibi bir aşağı indirip bir yukarı çıkartmış, en sonda da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kuvvetlendirmişti. Fakat büyük bir çoğunluğun kutlama yaptığı esnada masanın öte yanında, bu sefer İYİ Parti’nin içerisinden mutsuz ve kızgın olanlar, hayal kırıklığına uğramış hissedenler vardı. İYİP'in masadan ayrıldığı şu 3 günlük dönemde en çok sevinenler, daha parti kurulurken MHP’den ayrılarak partiye katılan ve şu an teşkilatların çoğunluğunu oluşturan eski ülkücüler ile genç seküler milliyetçiler oldu. Partinin ittifaka tekrar dahil olarak kendi adayını çıkarmaktan vazgeçmesi ise en çok onları rahatsız etti. Partinin içerisinde istifalar yaşandı, Akşener hayal kırıklığı yaratmak ile suçlandı. Sadece Koray Aydın ya da Yavuz Ağıralioğlu gibi MHP mirasına yakın olan ve ülkücü teşkilattan gelenler Millet ittifakını yetersiz, ideolojik olarak renksiz veya fazla tavizkar bulmuyordu. Ayrıca Türkçü hassasiyeti yüksek ve İYİP'e yıllardan beri yatırım yapan genç seküler milliyetçiler de Millet ittifakını istemiyordu. Bu iki farklı grubun bu noktada buluşması bir yandan şaşırtıcı. Çünkü her iki grubun da öngördüğü İYİP, ideolojik olarak bambaşka bir noktada. Muhalif ülkücüler; partiyi Türk-İslam birliğini vurgulamaktan kaçınmayan, İslami ve toplumsal değerleri öne koyan bir siyaset yapmaktan kaçınmayan bir yere getirmek istiyor. Partiyi de birtakım kalkınmacı ve güvenlikçi söylemlerle harmanlayarak AKP-MHP tabanının temelde rahatsız olmayacağı bir perdeden siyaset yapmak istiyor. Öte yandan seküler milliyetçiler için sekülerlik hem kendilerinin sosyolojik kimliği hem de siyasi pozisyonları için önemli bir değerken muhalif ülkücüler Türk’ün yanına İslam koymasından bu noktada onlardan ayrışıyorlar. Ayrıca seküler milliyetçilerin hem şehirli sosyolojisi hem de internet çağında büyümeleri gibi diğer etkenlerle ülkücü muhaliflerden daha fazla bireyselliğe önem verdiklerini, kollektivist değerlerin onlar için o kadar da önemli olmadığını görüyoruz. Bir yandan da bu iki grubun İYİP’in Millet ittifakından ayrılmasını savunarak milliyetçi bir 3. yolu savunmada buluşmaları şaşırtıcı değil. Çünkü aslında bu iki grup İYİP'in uç noktalarını temsil ediyor. Hem ideolojik hem de siyaset yapma biçimi olarak. Örneğin seküler milliyetçiler daha Türkçü bir İYİP hayal ederken İYİP’in Millet ittifakında siyaset yapmasını ve müzakere etmesini bir zayıflık olarak görüyor. Akşener ile etrafında sonradan partiye transfer ettiği ve şimdi partinin görünen yüzleri olan, ağırlıklı Ankara ve İstanbul milletvekilleri ile genel başkan danışmanlarından oluşan bir kadro ise partiyi milliyetçilik temelli bir merkez sağa çekmeye çalışıyor. Hatta bu isimler 3 günlük krizde İYİP adına arabuluculuk görüşmeleri yürüten, Twitter’dan ılımlı mesajlar gönderenlerdi.
Milliyetçi çizginin takip ettiği homojen bir Türk kültürü ve kimliği yaratma isteği ulus-devletin egemenlik anlatısıyla birleştiği için HDP karşıtlığı önemli bir pozisyon oluyor.
SEKÜLER MİLLİYETÇİLER NEDEN MUHALİF ÜLKÜCÜLERLE AYNI REAKSİYONU VERİYOR? Seküler milliyetçilerin ve eski ülkücülerin Millet ittifakının yaşadığı kriz karşısından verdikleri tepki benzeşti. Çünkü iki grup da İYİP’in gittiği yerden mutlu değil. Merkeze doğru yakınsayan bir İYİP görmek yerine milliyetçi doktrini benimsemiş ve Türkçülük çizgisinde başta HDP olmak üzere DEVA-Gelecek gibi partilerle asla aynı masaya oturmayan tavizsiz bir İYİP görmek istiyorlar. Seküler milliyetçiler açısından bunun ideolojik ve tarihsel bir yönü var. AK Parti iktidarı ile aralarındaki mesafe HDP’den uzun değil. HDP’nin meşru bir parti olmadığını düşünüyorlar. Seküler milliyetçilerin perspektifinden HDP’nin ülkeye sağlayabileceği bir fayda da yok. Kürt sorununun varlığını kabul edenler için çözüm adresi HDP de değil. Dolayısıyla değil masaya oturulmaması, Kılıçdaroğlu gibi HDP’ye yakın sayılabilecek birinin Cumhurbaşkanı dahi olmaması gerekiyor. Bu karşıtlık, daha derinde çok kültürlülük, liberalizm ve Kürt sorunu gibi konulara yönelik mesafeyle ilgili. Milliyetçi çizginin takip ettiği homojen bir Türk kültürü ve kimliği yaratma isteği ulus-devletin egemenlik anlatısıyla birleştiği için HDP karşıtlığı önemli bir pozisyon oluyor. DEVA ve Gelecek gibi Kürt sorununa daha ılımlı yaklaşan ya da bir dönüşüm içerisinde olan CHP de seküler milliyetçilerin eleştirilerinin hedefi oluyor. Seküler milliyetçiler için ayrıca erken AK Parti dönemi de kritik. Önceki yazılarımda uzun uzun anlattığım için detaya girmeyeceğim. Fakat Çözüm Süreci, Ergenekon & Balyoz davaları ya da daha muhafazakâr toplum idealleri gibi dönemeçler seküler milliyetçi kimliğinin şekillenmesinde ciddi bir etkisi oldu. Deva ve Gelecek’e dair duyulan nefretin asıl kaynağı da buradan geliyor. Bir nevi AKP politikalarının temsilcisi olmaya devam edecek “virüs” gibi görüyorlar. 2002 zihniyetini devam ettireceği korkusuyla şimdiden onları bitirmek istiyorlar. İkincisi, seküler milliyetçiler siyaset yapma biçimi açısından reaksiyonerler. Öfkeliler. Öfkeli olmayı sahipleniyor, bunu olumluyor ve hesap sormanın bir parçası olarak görüyorlar. Bu onların siyasetle kurduğu ilişkiyi de etkiliyor. Çünkü müzakere yapmak prensiplerinden ya da inandıkları davadan feragat etmek manasına geliyor. Siyaset onlar için esneyebildiğin bir pratik değil. İnandıkları davayı ve değerleri hayata geçirmenin bir parçası. Siyasal network açısından da durumu incelemek gerekiyor. Siyaset kurumsal bir iş. An itibariyle mutsuz olan seküler milliyetçiler, çoğunlukla parti içi teşkilatlara bakan kişiler. Diğer partilerle fazla bağları yok. Genç oldukları için siyaset deneyimleri o kadar da bulunmuyor. Öte yandan İYİP’in ağırlıklı İstanbul ve Ankara etrafından milletvekilleri, Millet ittifakı süresi boyunca komisyonlar aracılığıyla diğer partilerle daha fazla ilişki kurdu. Hem inşa etmiş oldukları bağların bulunması hem de verdikleri yoğun bir emeğin bulunması; onları merkeze doğru oynamaya ve ittifak kurmaya daha fazla itti, imkân verdi ve bunu daha fazla istediler.
İYİPin ittifaka geri dönüşü hem seküler milliyetçi kadrolarda hem de muhalif ülkücülerde ciddi bir hazımsızlık yarattı. Bu bir nevi partinin ellerinden kaydığını hissettirdi.
DOKTRİNER 3. YOL MİLLİYETÇİLİK İYİP’in masayı dağıtmasının ardından İYİP’e ya da Türkçülüğe yakın hesaplardan 3. bir yol olarak milliyetçilik söylemleri atıldı, yazıları yazıldı. Muhalif doktriner milliyetçilik çizgisiyle İYİP’in kendi adayını çıkarmasının tam zamanı olduğu belirttiler. Peki neydi 3.yol çizgisindeki bu doktriner milliyetçilik? Türkçü bir perspektifi benimseyecekti. HDP’ye sert Muhalefet yapacak, göç meselesini daha sık gündeme getirecekti. Dini açıdan seküler ama toplumsal olarak muhafazakâr bir çizgide olacaktı. Güvenlik konusunda ABD ve NATO’ya yakın olacaktı ama sivil toplumun AB üzerinden fon almasına karşı duracaktı. İYİP’in kendi adayını çıkartmak yerine Millet ittifakına geri dönmesi ise bu hayalleri suya düşürdü. Bu kendi hayal ettikleri doktriner bir milliyetçi adayla çıkamamak manasına geliyordu. Milliyetçi cepheden Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yönelik yoğun negatif kampanyayı bir de buradan okumak gerekiyor. İdeolojik bir kabullenemeyiş mevcuttu. İYİP’in ittifaka geri dönüşü hem seküler milliyetçi kadrolarda hem de muhalif ülkücülerde ciddi bir hazımsızlık yarattı. Bu bir nevi partinin ellerinden kaydığını hissettirdi. Akşener’in eğitimli ve teknokratik kişileri üst kadroya getirmesi ve MHP kökenli isimleri önemli yerlerden almasıyla devam ettirdiği Türkçülükten uzaklaşma projesinin bir sonraki basamağı manasına geliyordu. Hem seküler milliyetçiler hem de muhalif ülkücüler için parti istenilen yere gitmiyor. İYİP’in teşkilatı içerisindeki 2 farklı ideolojik ucu, merkez milliyetçi kanadı, İYİP’in merkez ağırlıklı seçmenini ve Akşener’in hayal ettiği daha geniş milliyetçi merkez projesini anlarsak,  6 Mart ve sonrasında yaşananları da daha iyi anlamlandırabiliriz.
Akşener bu süreçte İYİP'i CHP ve HDP'ye karşı bir dengeleyici unsur olarak alttan alta pazarlayacaktır. Meclis'te potansiyel güçlü bir sola karşı İYİP bir fren mekanizması olarak görülürse oy toplayabilir.
AKŞENER’İN U DÖNÜŞÜ Şimdi krize geri dönelim. Akşener partideki uç kadroların da teşvikiyle ilk çıkışını yaparken umduğunu bulamadı. Partinin sonradan kazandığı yüzde 7'lik kitleyi de riske etti. Bu potansiyel olarak göz koyduğu merkeze yakın seçmeni kaybediyor demekti. Geri dönmesi partinin genişlemesi ve hayal ettiği yere ulaşabilmesi açısından önemliydi. Aksi, seçmen açısından İYİP'in cezalandırılması anlamına gelecekti. Çünkü seçmendeki Anti-Erdoğanizm hissiyatı İYİP'in düşündüğünden çok daha fazlaydı. İYİP, son dakikada bozguncu konumuna düşmüştü. Ayrıca Akşener'in sert çıkışı, okları ve sorumluluğu İYİP'e döndürmüştü. Çıkışın vakti, usulü, üslubu Akşener'in ve milliyetçi merkez sağ yüzlerin hayal ettiği İYİP projesinden çok uzaktı. Akşener doktriner, yalnız ve tavizsiz bir milliyetçi parti olup oy potansiyelini daralmaktan ve hatta seçmenin de cezalandırma ihtimaliyle ilk performanslarından da aşağıya gitmektense ittifaka geri döndü. İttifaka geri dönüşü zincirin başında örnek verdiğim gibi seküler milliyetçi kadrolarda ciddi bir rahatsızlık yarattı. Hayal ettikleri İYİP'ten uzaklaşmak demekti bu. Taviz vermekti. Ayrıca 3 gün boyunca aşırı uçlarda yaşanan duyguların da etkisiyle hayal kırıklığı derin oldu. İYİP, başta seçmen potansiyelini ve merkez sağa yaklaşma projesini sarsmıştı. Ardından buradan dönerek başta umutlandırdığı ideolojik bağlılığı yüksek kadroları hayal kırıklığına uğrattı. Partinin bu dönüşleri de teşkilat içerisinde bir çalkantı yaratmış durumda. Uzun zamandır takip ettiğim ve öncesinde bir röportaj yaptığım Denizcan Dede’nin partiden istifasını gördüm örneğin. Milliyetçi Odak isimli İYİP’e yakın Türkçü çizgideki hesaptan 6 Mart’tan sonra birkaç gün iğneleyici yorumların paylaşıldığını gördüm. İYİP’İN GELECEĞİ Akşener bu sürecin ardından hemen Fatih Altaylı'nın programına çıktı. Programda itidalliydi. Tekrar siyaset yapmaya odaklanmıştı. Süreci kendi açısından anlatmaya çalışarak 4 gündür yıpranmış ve bu süreçten zararlı çıkmış İYİP'i tekrar seçim ruhuna sokmaya çalıştı. Çünkü İYİP'i yeni dönemde en geniş tabana ulaştırmaya çalışıyor. Baştan beri de projesi Meclis seçimlerinde olabildiğince yüksek oyu alarak 2023 seçimlerinden sonrasına dair iddiasını kuvvetlendirmek. Partiyi ve teşkilatları hemen siyaset ruhuna sokmaya çalışması anlaşılabilir çünkü ittifaktan önce ayrılış ardından geri dönüş; teşkilattaki birçok ismi yaraladı, sarstı. Akşener yüksek bir oy potansiyeline ulaşarak ve Meclis'te ciddi bir çoğunluk ederek parti içi gücünü korumaya çalışacak. Partiyi tekrar bir çekim merkezi hâline getirmeye çalışacak. Fakat bu kaçınılmaz olarak parti içinde hem ideolojik açıdan hem de formal siyaset açısından anlaşamayan kanatlar doğuruyor. Ekranlarda gördüğümüz İYİP'li yüzlerle daha genç teşkilatın ya da dışarıda bırakılmış ülkücülerin kavgası da bu. Akşener bu süreçte İYİP'i CHP ve HDP'ye karşı bir dengeleyici unsur olarak alttan alta pazarlayacaktır. Meclis'te potansiyel güçlü bir sola karşı İYİP bir fren mekanizması olarak görülürse oy toplayabilir. Öte yandan partinin gözleri bir yandan da AKP-MHP seçmeninde. Son olarak Akşener, Erdoğan’ın denklemden kalktığı senaryoda mevcut milliyetçi merkez sağa doğru açılma siyasetini sürdürür mü? Bu meçhul. HDP ile şu noktada açıktan birebir sürtüşmeye girmeyi çok tercih etmiyor ya da Kürt sorunu hakkında en azından negatif konuşmuyor. Yıkılmış bir Cumhur ittifakı senaryosunda daha milliyetçi bir siyaseti benimsemesi ise gündemde olabilir.