Devletin bekasına tehdit gelişmeler ve bürokrasi içinde sorumluluk endişelerinin artmasıyla derin devlet ve üst düzey bürokratik aktörler arasında Erdoğan’dan ayrı ehvenişer bir senaryo güçlenebilir.
Loading...
Uzun zamandır ülkemizdeki siyasal gelişmeleri yorumluyorum ve gelecekle ilgili öngörülerde bulunuyorum. Bunların büyük kısmının doğru çıktığını söyleyebilirim. Ben gazeteci değilim. Bu tahminleri partilerden veya devletten haber kaynaklarıma veya kulis bilgilerine dayanarak yapmıyorum. Bu tür kaynaklarım kısıtlı. Siyaset bilimine, Türkiye’de ve dünyadan geçmiş ve güncel örneklere, siyasetin evrensel dinamiklerine dayanarak yapıyorum. Analizlerimi objektif/tarafsız, önerilerimi ise demokrasi, adalet, insan hakları, hakikat ve Türkiye’nin müreffeh, uygar ve özgür bir ülke olması tarafında taraflı şekilde yapmaya çalışıyorum.
Aynı temellere dayanarak önümüzdeki dönemde AKP Genel Başkanı ve CB Erdoğan ile partisi AKP’nin yollarını ayırmasının olasılık dahilinde olduğunu söylemek mümkün. Muhalefetin de buna hazır olması ve buna göre siyaset yapması gerekir. Demokrasiye geçiş ve adaletin en azından umudunun ve çabasının iktidarda olduğu bir ülke için.
Şimdi biraz geriye dönelim.
Yıl 2016. Başbakan Davutoğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasaya aykırı baskısıyla daha yeni “istifa etmiş.” Henüz ne 2016 darbe girişimi ne de 2017 anayasa değişikliği olmuş. Ama “fiili başkanlık” fiilen yani anayasaya aykırı yollardan konsolide oluyor. CNN Türk’te (daha sonra iktidarın oligarklarından Demirören grubuna kamu kaynakları kullanılarak “verilecek” olan kanal o günlerde henüz Doğan Medya’ya aitti ve
görece bağımsız işliyordu) katıldığım çok izlenen bir tartışma programında “bu istifa ne anlama geliyor?” mealindeki soruya şu yanıtı vermiştim:
- Otoriter başkanlığın gelişme sürecinde bundan sonra asıl soru Erdoğan ile AKP arasındaki ilişki. Kimin ile ve kimin aracılığıyla yönetecek? Partisiyle ve partisi üzerinden mi yoksa gittikçe kişiselleşen siyaseti doğrultusunda doğrudan kendisi mi yönetecek, yani kendi idaresini mi kuracak? Bu esnada AKP sadece bir çıkar grubuna ve kendi bağımsız iradesi olmayan bir araca mı dönüşecek?
Geçen süre içinde bu öngörü tamamen doğru çıktı. AKP aparatlaştı ve iyice faydacılaştı. Görece liyakatlı ve siyasal ağırlığı olan kadrolar iyice tasfiye oldu, yeni ve fırsatçı aktörler geldi. Aile ve çevresi, ekonomik oligarklar tabii ilk o zaman değil ama byu sefer iyice öne çıktı, ayrılmalar oldu ve “küskünler” oluştu.
Tabii bir yandan da Cumhur İttifakı. Ve ülkemiz o zamandan beri
koalisyon programı ve amaçları belli olmayan bir koalisyon tarafından yönetiliyor.
Keza 2017 referandumundan önce de eğer “Evet” çıkarsa bundan
en çok kaybedenin AKP ve seçmeni olacağı
öngörüsünde bulunmuştum.
Bunun da ne kadar doğru çıktığını herhalde en başta hoşnutsuz AK Parti’liler ve AKP’den ayrılanlar onaylayacaktır.
AKP davasını, moral gücünü ve meşruiyetini yitirdi. Karşı-devrimci bir söylem kullanageldi ama aslında bir devrim partisi değil. Erken dönemlerinde reformcu-yenilikçi-ıslahatçı iddiası vardı. Oysa demokratik erozyon daha da ilerledi.
Her şeyden önce AKP davasını, moral gücünü ve meşruiyetini yitirdi. Neden mi? AKP sık sık kendisi de farkında olmadan ve özellikle kendi tabanına yönelik devrimci (ve tabii Cumhuriyete karşı karşı-devrimci) bir söylem kullanageldi. Ama aslında bir
devrim partisi değil. Yani bir devrim yapmış olmaktan dolayı meşruiyet, yönetme hakkı olduğunu iddia edemez. Devrim sadece bir şeyleri devirmek değil yerine anlamlı bir şey kurmak anlamına gelir. Böyle bir şey yok. Ancak AKP’nin olsa olsa erken dönemlerinde
reformcu-yenilikçi-ıslahatçı bir parti olma iddiası vardı. Bir bağımsızlık savaşı kazanıp yeni bir devlet kurmuş da değil. Dolayısıyla tek meşruiyet kaynağı, yani iktidarda olma nedeni ve yönetme yetkisinin gerekçesi “demokrasi” ve ıslahatçı bir programla demokratik yollardan seçilmiş olmak iddiası. Oysa bahsettiğim dönemde Türkiye’de zaten çok önceden başlamış olan demokratik erozyon daha da ilerledi. AKP’nin tek meşruiyet kaynağı olan demokrasinin
askıya alınmasıyla sonuçlandı. Dolayısıyla AKP’nin meşruiyeti de zayıfladı.
İçinde bulunduğumuz dönemde ise belki AKP’nin Erdoğan, Erdoğan için ise bir yük haline gelmesi olasılık dahilinde. Aynı şey gene uzun zamandır vurgulamaya çalıştığım gibi “
devlet” ve Erdoğan ilişkisi için de geçerli.
Bu üç senaryoda mümkün olabilir.
- Erdoğan’a iç ve dış destek yüksek devam ederken AKP’ye desteğin azalması ile Erdoğan’ın partisi olmadan iktidarını daha başarılı tahkim edeceğini düşünmesi ve AKP’den uzaklaşması, başarısızlıklarla ilgili sorumluluğu da partisine yüklemeye çalışması
- Erdoğan’a olan iç ve dış desteğin azalmasıyla ve ifşalar sonucu AKP’deki hoşnutsuzluğun Erdoğan’dan ayrı ehvenişer bir senaryoya dönüşmesi
- Erdoğan’a olan iç ve dış desteğin azalması, devlet bekasına tehdit gelişmeler, ve bürokrasi içinde sorumluluk endişelerinin artmasıyla derin devlet ve üst düzey bürokratik aktörler arasında da Erdoğan’dan ayrı ehvenişer bir senaryonun güçlenmesi
Son gelişmeler, tamamen yürütmenin yani Erdoğan’ın uhdesinde dış ekonomi alanında başarısızlıklar, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği vb konularda yanlışlar, ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifşaları 2. ve 3. senaryoların ihtimalini artırıyor.
Ama bu tür “
rejim durumlarının” en önemli özelliği öngörülemezlik.
Gelişmeleri iktidardan çok muhalefetin kararlı ve akıllı siyaseti ve mesajları belirleyecek.
Dün bu yazıyı yazarken Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kaçış planı”
videosu yayınlandı. Muhalefetin siyaset ekseninde servet aktarımı ve devletin içinin
boşaltılması olacağı gözüküyor. İnandırıcı bir devleti ve ekonomiyi düze çıkarma programıyla bu sefer etkili olabilir. Türkiye’nin ve içtenlikle olarak demokrasi ve adalet isteyen herkesin yolu açık olsun.