Loading...
“Akarsu gibi umutlu ve buğday tanesi gibi cesur” olma zamanı
“Dehşetli güzel günler” için değişim, önce zihnimizde başlıyor. Bunun yolu da, şairin dizeleştirdiği gibi “akarsu gibi umutlu ve buğday tanesi gibi cesur” olmaktan geçiyor.
Bayram tatilini fırsat bilip, Tortum’dan Kemaliye’ye, Uzundere’den Reşadiye’ye kadar pek çok yerleşim merkezini gezdim.
Gittiğim her yerde insanlarla konuştum; her yerde birinci mesele, hayat pahalılığı.
Yakıt alırken, pompacı, “abi çok şanslısınız, dün gece 2 TL indirim oldu” deyince “geçen sene bu zaman da buradan doldurmuştuk depomuzu. O nasıl şans ki geçen yıl 325’e dolan depomuz, bu sefer 970’e ancak dolabildi” diye cevap verdim.
Pompacı, “her şey çok pahalı” diyerek konuyu kapattı ama mesele hayat pahalılığı olunca konunun gelecek yıl yapılacağı öngörülen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelip dayanması işten bile değil.
Pompacı sustu ama kahveci, simitçi yahut çiftçi susmuyor; mevcut ile illiyet bağını koparan pek çok insan, ya İmamoğlu’nun ya da Yavaş’ın algısının yüksekliğine dikkat çekip, aday olması gerektiğini dile getirdi.
“Ne var bunda, her gün benzer konuşmaları işitiyoruz” diyebilirsiniz ama her sohbetin sonu, gelip, “devletin çivisi çıktı” sözüne kilitlendiğini gözlemledim.
Sözcüğü sözcüğüne aynı olmasa bile pek çok insan, Türkiye’nin ihtiyacının devletin restorasyonu olduğunu; yeni Cumhurbaşkanın da bunu yapabilecek birisi olması gerektiğini söyledi.
EMBEDDED GAZETECİLERİN MUMU…
Bazen kahveci, bazen iş insanı, çoğu kez de çiftçilerle yaptığım hasbıhalden habersiz, “embedded” yani iliştirilmiş gazetecilerin “sade suya tirit” televizyon konuşmalarını dinlerken hatırıma bir masal geldi.
Masal bu ya, iki ahbap parasız kalınca komşularına gidip, ellerindeki ayı postunu satmak istediklerini söylemişler.
Güya ellerindeki post, ayıların kralından elde edilmeymiş.
Kabul etmiş komşuları; onlar da avanslarını almayı da ihmal etmeyerek, iki gün süre isteyip hemen ormana gitmişler.
Rastlantı bu ya, ayı da sanki onları bekliyor gibi karşılarına çıkmış.
Ayıyı karşılarında gören bizim kafadarların elleri ayaklarına dolanmış.
Onların şaşkınlığını gören ayı, bütün hışmıyla yürümüş üstlerine.
Bizimkilerden biri, bakmış, pabuç pahalı; hemen bir ağaca tırmanmış.
Diğerine ölü numarası yapmaktan başka çare kalmamış.
Ayı, yere yüzükoyun yatanın yanına gidip, sağını solunu yoklamış; nefesini dinlemiş. Adam hem pis kokuyormuş hem de nefesini tuttuğu için ayı, bırakıp gitmiş.
Ağaçtaki hemen inip yerdekinin yanına giderek, “çok şükür ucuz atlattın, fakat bir şeyi merak ediyorum” demiş.
“Neyi?” diye sormuş, ayının hışmını ucuz atlatan ötekisi.
Ağaçtan inen demiş ki:
“Ayı seni evirip çevirdiğinde sanki senin kulağına bir şeyler söylüyordu; ne dedi?”
Canını zor kurtaran adam, arkadaşının merakını tiye almak istemiş.
“Ha o mu?” diye sormuş.
“Evet” demiş, ağaçtan inen adam; “ayı sana ne dedi?”
“Ayı dedi ki” demiş yerdeki adam, “bir daha öldüremediğin ayının postunu satma”.
KİTLELER, MUHALEFET LİDERİNDEN TALEPTE BULUNUYORSA…
Gördüğüm şu; en ücra köşede yaşayan insanımız dahi, herkes, bütün gelişmeleri yakından izliyor. Görünüşe göre ortak kullanım alanlarında TRT yahut AHBR açık ama herkesin gözü kulağı sosyal medyada. Dolayısıyla başlangıçta bir karşılığı olsa da, günümüzde, Kılıçdaroğlu’na yönelik nefret söylemi, geri tepmiş durumda.
Kılıçdaroğlu’nun KYK ödemeleri konusundaki atağının Hükümet tarafından satın alınmasının ardından EYT’lilerin Kılıçdaroğlu’ndan talepte bulunması, değil bizde, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş yeni bir siyaset örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Elbette hala cami avlusunda sohbet eden yaşlıların bir kısmı, her ne kadar söylediklerinin doğru olduğuna kani olmakla birlikte, CHP’ye oy vermenin günah olduğunu söyleseler de, toplum, Kılıçdaroğlu’na ilişkin iktidar eksenli söylemleri artık ciddiye almıyor.
“Bay Kemal” söylemi, artık duyanı gülümseten sevimli bir tanımlamaya dönüşmüş görünüyor.
Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanının küçümsemek için kullandığı “Bay Kemal” sözünü profiline ekleyip, bir de, “Bay Kemal kriterleri” açıklaması da buna dayanıyor.
KYK, EYT çıkışının toplumda kabul görmesinin ardından, önceki akşam, ortalama yurttaşın kendi mutfağıyla özdeşleştirdiği mutfaktan seslenen Kılıçdaroğlu’nun, hemen herkesin ortak problemi olan otomobil fiyatlarındaki ÖTV’yi düşürme sözü vermesi de, gündemi belirleyen bir atak oldu.
Haziran 2023’de yapılması öngörülen seçimlere kadar her ay bir soruna ilişkin çözüm önerilmesi halinde, iktidarın tutunması zor görünüyor.
İşte bu nedenledir ki gazeteci kılığına bürünen “iliştirilmiş” bazı isimler, iktidarın kendilerine bahşettiği köşelerinde, potansiyel adayları ajite etmek yahut “altılı masa”nın taraflarını kışkırtmak için her yolu deniyorlar.
“İliştirilmişler”in o denemeleri, teşbihte hata olmasın, Ece Ayhan’ın, “Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim” şeklindeki dizesi kadar etki yapıyor.
Görünen o ki Türkiye, artık yeni bir restorasyon dönemine hazırlanıyor. Restorasyonu yapacak ekibin başında kimin olacağı da elbette önemli zira her programın bir simgesi vardır ama asıl mesele, bu restorasyon sürecinin öyküsüne uygun bir senaryonun yazılmasıdır.
Açık ki “dehşetli güzel günler” için değişim, önce zihnimizde başlıyor. Bunun yolu da, şairin dizeleştirdiği gibi “akarsu gibi umutlu ve buğday tanesi gibi cesur” olmaktan geçiyor.