Ahmet Özer yazdı | Yerel seçim yaklaşırken kenttaşların hali
Giriş
Son günlerde gittikçe artan oranda belediye başkan aday adayı ortalığa sükün etti. Ortalık aday adayından geçilmiyor. Bilbordlarda çeşitli resimler. Herkes ben başkan olacağım diyor. Demokraside bunu demek herkesin hakkı. İyi de bunun bir haddi hududu yok mu?
İşin garip yanı kimse Mersin'de neyi nasıl yapacağını söylemiyor. Hedefleri ne, bu hedeflere hangi projelerle ulaşacak, projelerin netliği, sosyal-ekonomik, mühendislik yönleri ne? Rakiplerden farkı nedir? Daha da önemlisi bu projeleri hangi kadrolarla uygulayacak? Hedeflere hangi zaman diliminde ulaşılacak? Bunların topluma maliyeti ne olacak? Beş yıl sonraki Mersin'in bu günkü Mersin'den ne farkı olacak? İnsanlar ona değil de sana neden oy verecek? Tabi şu da proje değil: Mersin bizim dönemimizde çok iyi olacak.. Biz müthiş yönetiriz. Bizim çok iyi sağlık, eğitim, tarım projelerimiz var. Alt yapıyı biz düzelteceğiz.. üstyapıyı biz güzelleştireceğiz.. Halbuki olay bu değil.
İşte bütün bu soruların cevabı liyakatı ehliyeti gerektirir. Siyasete değer katmak için girmeyi gerektirir. Fark yaratmak için, gerçekten dürüstçe hizmet etmek için girmeyi.. Kendinden, zamanından fedakarlık etmeyi. Bütün bilgi birikim ve enerjisini inanarak dürüstçe toplumun emrine vermeyi. Bu adanmayı gerektirir.. Peki böyle mi gerçekten? Eğer amaç bu değil de siyasetten nemalanma ise bu soruların hiç birinin önemi kalmaz. Önemli olan bir biçimde adaylık koparmak. Sonrası Allah kerim. Nasıl olsa bal tutan parmağını yalar..
Değerli kenttaşlar, bu kent hepimizin. Meselenin büyük sorumluluğu seçenlerin boynundadır. Bir kentin talihi de talihsizliği de o kentin yönetim potansiyelini ortaya çıkarıp çıkarmamakta yatar. Yani nitelikli, liyakat sahibi, işi bilen işin ehli insanları iş başına getirip getirmemekte. Bunu sorgulamak bütün kenttaşların görevi. İş işten geçtikten sonra ah vah etmenin bir kıymeti harbiyesi kalmaz
Haklı olarak diyeceksiniz ki “Siyasi partiler önümüze ne koyarsa ona oy vermek zorunda kalıyoruz.” O da siyasi partilerin sorunu ve en başta düzeltilmesi gereken baş sorun tabi.. Bu yazıda kenttaş ve yönetim ilişkisini irdeleyeceğim. Bir başka yazı da da bu konuyu..
Kentsel Yaşamda “Hak” ve “Görev” Kavramları
Bir kentte yaşayan insanları “kenttaş” olarak tanımlamak mümkündür. Kenttaşların yaşam grafiği içinde kent üzerinde bazı “hak”ları olduğu gibi kente karşı bazı “görev”leri vardır. Hak ve görev kavramları bir madalyonun iki yüzü gibi ayrılmaz iki parça olarak birbirlerini tamamlar. Kenttaşlardan kente karşı görevlerini yerine getirmeleri isteğinde bulunmak için onlara bazı kentsel hakları kullanma olanaklarını tanımak gerekir. Diğer bir deyişle görev kavramının ön koşulu hak kavramıdır. Ya da bu kavramın tekabül ettiği hakların tecellisidir. Yani hak ve görev kavramı bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bir yoksa diğeri de olmaz.
Bir kenttaşın kent üzerindeki hakları alt yapısı olan çağdaş bir konut, temiz çevre, temiz hava, imarlı düzgün alanlar, geniş caddeler, yeşil alanlar, dinlence yerleri, taşıma olanakları, eğitim, sağlık hizmetleri gibi sürekli ve günlük yaşamda ihtiyaç duyulan olanakların sağlanmasıdır. Bu olanakları kentin yönetiminden merkezi ve yerel düzeyde sorumlu olanlar yaratırlar ve kenttaşların kullanımlarına sunarlar. Bunlar çağdaş bir yönetimin dolayısıyla çağdaş bir kentin temel gerekleridir.
Kenttaşlar bu hakları kullanma karşısında bazı görevleri otomatik olarak yerine getirme ile sorumlu hale gelirler. Bu görevler, kentin ihtiyaçlarını karşılamak için gelir ve yaşam düzeyine bağlı olarak kendine tekabül eden mali yükümlülüğü yerine getirmek biçiminde gerçekleştirilir. Bunu da iki biçimde karşılar: Birincisi, merkezi yolla vergi verir, (gerçek bir yerel yönetim sisteminde bu vergileri yerel yönetimler toplar); ikinci olarak, kentte kendisi ile ilgili verilen beledi hizmetlerin karşılığını kentin belediyesine öder. (Su parası, emlak vergisi, çevre temizlik vergisi gibi). Çünkü her kentte yaşamanın bir maliyeti vardır ve bu karşılanıp doğru kullanıldığında kentte hizmet olarak geri döner. Birey çağdaş bir kentte yaşıyorsa veya böyle bir kentte yaşamak istiyorsa bunun bedelini ödemek durumundadır. Bu işin mali yönünü oluşturur.
Kenttaşların kentsel yaşam için vermiş olduğu paraların yerinde kullanılıp kullanılmadığını denetlemesi, bu nedenle denetim mekanizmaları kurması şeffaf, katılımcı ve demokratik yerel yönetim geleneğinin oluşması için önemli bir adım olacaktır.
İşin başka bir boyutu da kentsel yaşamı kolaylaştıran kamusal araç gereçlere karşı sorumlu davranılmasıdır. Diğer bir deyişle kente karşı suç işlenmemesidir. Sorumluluk duygusuna sahip kenttaş/yurttaş suç işleyenleri uyarır veya ilgililere bildirir. Bu durumun kurumlaşması için “kent suçları” kavramı yerleşmeli ve bu suçlara bakan “özel ihtisas mahkemeleri” kurulmalıdır. Eğer yukarıda zikredilen ekonomik, sosyal, kültürel hak ve olanaklardan faydalandırma sağlanırsa kenttaşların sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyleri yükseleceğinden bu gibi suçlar ve olumsuzluklar da olmayacak ya da çok azalacaktır. Bu durumda çağdaş modern kentlere kavuşabilmemiz dha da kolaylaşacaktır.
Çağdaş Kentin Ölçüleri
Değerli dostlar, günümüzde artık modern çağdaş kentler hatta ülkeler bu durumun ne kadar gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarak tespit edilmektedir. Yolları düzgün olmayan, binaları çürük dişler gibi dizilmiş, imar planları ve yapılaşmaları rüşvet kokan, sıkışık, plansız gelişi güzel gelişmiş, içinde mutsuz ve stresli insan kalabalıklarının koşuştuğu, birbirlerini iterek veya ezerek bir yerlere ulaşmaya çalıştıkları kentlerin varlığı gelişmemişliğin kanıtı sayılırken; yolları düzgün, alt yapı sorunlarını çözmüş, imarı insan yaşamını ve insan mutluluğunu esas alan, yeşil alanları ve kent möblesiyle ferah ve yaşanabilir mekanlar sunan güzel, planlı bir biçimde gelişen, içinde üretken, verimli ve mutlu insanların yaşadığı kentler ise gelişmişliğin ölçütü sayılıyor. Birinci şıkta sayılanların yaşanmaması için ikinci şıkta sayılanların yerine gelmesi gerekiyor.
Sonuç itibariyle yönetenler kentte yaşayanlara çağdaş kentsel olanaklar sundukları oranda onlardan görevlerini yerine getirmelerini isteyebilirler. Bu karşılıklı olumlu etkileşim kentin toplam enerjisini, kentin mutluluğu için harekete geçirecektir. Peki, bütün bu işleri kim yapacak? Birinci kritik soru budur. Elbette bu konuda (başta merkezi hükümetler olmak üzere) yerel yönetimlere büyük görevler düşüyor. Peki, yerel yönetimler bu görevleri yapacak, bu devasa işlerin üstesinden gelecek durumda mı? İşte cevaplandırılması gereken ikinci kritik soru da budur. Başka bir çalışmanın konusunu oluşturan bu durum, yeni bir yerel yönetim modelini zorunlu kılmaktadır. Bu model, “halktan yana, güçlü, özerk, demokratik, etkin ve verimli hizmet üreten bir mantaliteye sahip olmak” zorundadır.
Sonuç
Yoğun bir biçimde yaşanan göç ve kaç hareketleri karşısında hazırlıksız yakalanan kentler çarpık kentleşmeyle karşı karşıya kalarak kısa sürede kendi içinde ikiye ayrıldılar. Bir taraftan kentsel olanaklardan faydalanan kent merkezleri, öbür tarafta bu olanaklardan faydalanamayan kaçak yapıların meydana getirdiği varoşlar. Alın Mersin'i böyle değil mi?
Varoşlar açlık ve yoksulluğun yoğun biçimde yaşandığı, bireylerin kentsel haklardan faydalanamadıkları için kente karşı görevlerini de yerine getiremediği alanlar haline gelirken; işsizlikle beslenen süreç kent suçlarını arttırdı, anomik kentleşmenin çarpıcı bir biçimde yaşanmasına neden oldu. Nasıl ki çözüme kavuşturulamadığı için yıllar süren çatışmaların sonuçları bugün yoksulluk, açlık ve anomik kentleşme olarak karşımıza çıkıyorsa, gerekli önlemler alınmadığı takdirde bugünkü sürecin sonuçları yarın kapanması zor derin toplumsal çalkantı ve çatışmalar biçiminde ortaya çıkabilir.
O nedenle diyoruz ki yeni bir yerel yönetim modelinin geliştirilmesi gerekir. Bu sadece beledi sorunları çözmekle kalmayacak Türkiye’nin önemli sorunlarını çözümüne de katkı sağlayacaktır. Evet, yereli, beledi sorunları (yukarıda vurgulandığı üzere) acilen çözmeliyiz ama genel demokratik sorunlar da bir an önce çözülmelidir tabi. Bunlar bir birine bağlı. Sorunlar da çözümlerde artık iç içe geçmiştir.
Bunun için iş başına, işini bilen, liyakatli, ehliyetli, nitelikli insanları getirmek gerekir. Aynı zamanda ahlaklı ve dürüst insanları.. Sadece seçimi kazanmak değil mesele, asıl mesele kazandıktan sonraki süreci kazanmaktır. Halka hizmet edecek.. halka dürüstçe hizmet edecek.. hizmetleri ile fark yaratacak.. Mersini potansiyellerini ortaya çıkartarak güneyin parlayan bir yıldızı haline getirecek kadroları seçmek hepimizin görevidir.
Bu günden başlamak lazım yarın (olduğunda) geç olabilir.
Ahmet.ozer@toros.edu.tr