Adına yeni ekonomik model denen anlayış başarılı olur mu?
Hatalarından ders çıkarmak yerine o hatalarda ısrar eden bir yönetim anlayışı var. Bu ısrarın çıkış noktası kuşkusuz Sayın Erdoğan’ın kişiliği.
Bu Pazar gününde ekonomiyle ilgili yazılara haklı olarak fazla vakit ayırmak istemeyen Politikyol okurları için özet geçerek yazıya başlayalım: Kısa vadede enflasyon-devalüasyon sarmalını tersine çevirmek için Sayın Nebati’nin açıklamalarına ve döviz müdahalelerine bel bağlamaya devam edilirse Türkiye 2022’nin ikinci yarısı gelmeden kusursuz fırtınaya yakalanabilir.
Şimdi detaylar… Saygın meslektaşım Kerim Rota’nın da belirttiği üzere bu süreç Türkiye iktisat tarihine “Erdoğan krizi” olarak geçecek. Küresel gelişmelerin gelişmekte olan ülkelerin aleyhine geliştiği bu dönemde aklı selim politikalarla bu süreci az hasarla atlatmak varken Sayın Erdoğan’ın akılla, bilimle bağdaşmayacak ekonomi anlayışını zorla uygulatması sonucu ortaya çıkan bu krize başka bir isim aramak gereksiz. Ortaya çıkan tahribata bahane bulmak için yapılan hataları “Çin ya da yeni bir ekonomik modelin” gereklilikleri olarak sunmak da insanın aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.
Peki adına model denilen bu anlayış başarılı olur mu? Benim endişelerim var. İlk olarak bu ekonomi yönetiminin liyakati ve dolayısıyla da ekonomiyi anlama ve yönetme yeteneği kocaman bir soru işareti. Politika faizini düşürdüğünde piyasadaki diğer faizlerin de düşeceğini sanan, dış finansman ihtiyacını cari açıktan ibaret gören bir TCMB yönetimi var. O yüzden de aldıkları faiz kararları sonrası artan tahvil faizlerine ve döviz kuru artışına şaşırıyorlar. Enflasyonda öngöremedikleri yükselme sonucunda TÜFE bazlı reel kurun hedefledikleri seviyenin çok altına inmesine bir türlü anlam veremiyorlar. İzledikleri model dahilinde TL’nin değer kaybetmesini önceleri iyi bir gelişme olarak görürken bankalara hücum başladığında yüzleri düşüp döviz kuruna müdahale etme ihtiyacı hissediyorlar. Bu liyakatsizlik ve olan bitene şaşırma hali sadece para ve maliye politikasında karşımıza çıkmıyor kuşkusuz. İtibar ve liyakat erozyonunu hemen her kamu kurumunda görebiliyoruz.
İkinci olarak hatalarından ders çıkarmak yerine o hatalarda ısrar eden bir yönetim anlayışı var. Bu ısrarın çıkış noktası kuşkusuz Sayın Erdoğan’ın kişiliği. Gerçekler elde etmeyi umduğu sonuçlarla örtüşmeyince kendi bilgisini ve yetkinliğini sorgulamak yerine hiddetlenip daha riskli adımlar atmaktan çekinmiyor. Bu davranış biçimi Sayın Erdoğan’ın yakınındaki bürokratlara ve bakanlara da fazlasıyla sirayet etmiş durumda. Bundan yaklaşık elli yıl önce denenen ve şimdi de mucizevi bir uygulama olarak sunulan kur korumalı mevduat sistemi de bu “yanlış bildiğinde inat edip el yükseltme” huyunun bir sonucu.
Sırası gelmişken kur korumalı mevduat sistemiyle ilgili de birkaç cümle etmek gerekiyor. Belli ki bu sistem ilan edildiğinde döviz kuru artışının faizlerin üstünde olması durumunda nasıl bir yol izleneceğiyle ilgili detaylı bir çalışma yapılmamış çünkü geçen haftaya kadar mevduat sahiplerine kur artışından dolayı hak ettikleri paranın hangi mekanizma ile verileceği netlik kazanmamıştı. Ödeme mekanizmasından bağımsız olarak ortaya çıkacak faiz yüküyle ilgili basit bir örnek verelim. Başlangıçtaki Dolar kurunu bu sisteme geçişin en yüksek olduğu haftada TCMB’nin açıkladığı 12.62 TL olarak düşünelim. Sistemden paranın çekileceği zamanki Dolar kurunu da paranın yatırıldığı zaman Mart ayı vadeli işlemler piyasasındaki değer olan 14.2 TL olarak hesaplayalım. Bu durumda devlete bu mevduat sistemine üç aylığına yatırılan her 1 milyon TL için 82.483 TL’lik bir maliyet doğuyor. Yani 3 ay için yüzde 8.2’lik bir faizi devlet kendi cebinden veriyor. Bu yazıyı yazarken Sayın Nebati’nin bu sistemde biriktiğini söylediği miktar 131 milyar TL’ydi! Tehlikenin farkında mısınız? İşte tabuta son çiviyi çakabilecek bu adımı Sayın Erdoğan ve ekonomi yönetimi rahatlıkla atabiliyor.
Tabii bu her türlü riski alabilmenin arkasındaki rahatlığın en önemli sebeplerinden biri de Sayın Erdoğan ve ekonomi yönetiminin kendilerini hesap verme zorunda hissetmemeleri. Sayın Nebati’nin “siz en fazla maaşınızı kaybedersiniz” diyecek kadar şımarık bir ifade takınmasının da nedeni bu yönetiminin tamamının kendisini saray bürokrasisi içinde görev alan seçkinler olarak görmesi.
Peki bu uygulama nasıl başarılı olur? Çok basit: Türkiye ekonomisinin girdiği enflasyon-devalüasyon sarmalını tersine çevirmek gerekiyor. Bunun için de etkili, itibarlı bir enflasyonla mücadele programının hemen devreye sokulması lazım. İşte bu konuda yazılanla yapılan arasında dağlar kadar fark var çünkü her ne kadar politika metinlerinde yer alsa da enflasyonla mücadelede karşılaşılacak maliyetlerden Sayın Erdoğan’ın hoşlanmadığını biliyoruz. Son zamanlarda zaten ortada görünmeyen ve enflasyondan faiz kararlarına kadar bütün açıklamaları Sayın Nebati’nin yapmasına ses çıkarmayan TCMB Başkanı ve üst yönetiminin de enflasyona bakışı ve mücadele edebilme kabiliyeti malum. O zaman da enflasyonla mücadelede ilk iş bu iktidarın en iyi yaptığı şeylerden biri olan polisiye tedbirlere başvurulması ve “tepenize bineriz” minvalinden açıklamalar oluyor. Bunun bir işe yaramadığını birkaç yıl önce mağaralarda patates soğan teröristlerine yapılan baskınlardan ve tanzim satış kuyruklarından biliyoruz. Sayın Nebati’nin, enflasyon beklentileri daha yeni açıklanmışken sadece baz etkisine güvenerek 2023 yılı için yaptığı enflasyon tahmini ise durumun vahametini gösteriyor. Kendisine baz etkisinin bir politika aracı olmadığını ve enflasyonun dinamik bir süreç olduğunu hatırlatmak isteriz. Özetle enflasyonla mücadele tarafında kayda değer ve ümitlenmemizi sağlayacak bir gelişme yok.
Peki döviz kuru tarafında ne görüyoruz? Sadece TCMB’nin değil, bütün kamu iştiraklerinin rezervlerinin Dolar’ın seviyesini 14’ün altında tutmak için eritildiğine şahit oluyoruz. Bu iş giderek daha tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Öyle bir noktaya geldik ki bankaların kendisinde tuttuğu dövizle piyasaya müdahale edip brüt rezervlerini erittiği için TCMB’nin bizzat kendisi bankacılık sektörünün temel risk faktörü haline geldi. Bir gecede bankayı 70 milyar TL’den zarardan 60 milyar TL kara geçirerek maliyetleri geleceğe öteleyecek kadar da sorumsuz bir anlayışla yönetiliyor.
Peki bu adına model denen anlayış başarılı olur mu? Bu noktada üç konu kritik hale geliyor. İlk konu 2022’nin ilk üç ayında Hazine’nin ve özel sektörün borcunu çevirmesi ya da geri ödemesindeki ne kadar başarılı olacağı. CDS primlerinin rekor düzeyde yüksek olduğu bu dönemde borcun çevrilme maliyeti etkisini önümüzdeki dönemlerde göreceğimiz çok olumsuz bir gelişme. Bununla beraber özel sektör borcunu bu yüksek maliyetlerle çevir(e)mezse büyük bir sıkıntı yaşarız. İkinci konu sisteme kayıt dışından para girmesi. Bu konu ekonomi yönetiminin en mahir olduğu alana, yani kayıt dışı faaliyetlerin yönetilmesine giriyor. Önümüzdeki üç ay ödemeler dengesinin net hata ve noksan kaleminde kaynağı belli olmayan bir para girişi ve varlık barışında yeni gelişmeler görebiliriz. Bu uygulanan modelin yaz ayını görmesi için ekonomi yönetiminin en güvendiği alanın bu olduğunu düşünüyorum. Üçüncü konu ise salgının bitmesi ve yaz aylarının gelmesiyle beraber turizm gelirlerinin imdada yetişmesi.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu süreç ekonomi yönetiminin bir süredir bütün dikkatini ekonomi yönetimine değil nakit yönetimine kaydırdığını söylüyor. Bu nakit yönetimi sonucunda faizler düşer mi? Düşeceğine dair hiçbir emare yok. Yatırımlar artar mı? Ona dair de olumlu bir gelişme yok. İstihdam verilerine baktığımızda herkesin asgari ücrette eşitlendiği ve kayıt dışı istihdamın arttığı bir döneme girdiğimiz görülüyor. Dış ticarette de durum parlak değil çünkü artan enerji ithalatı faturası başta olmak üzere sıkıntılı birçok gelişme var. Küresel konjonktüre baktığımızda enflasyon endişeleri ve merkez bankalarının alacağı tedbirler aleyhimize işleyecek gibi duruyor. Bunun gibi daha birçok olumsuz faktörün arasında beni en çok tedirgin eden ise cehaletine hapsolmuş ve yanlışında ısrar edecek kadar kibirli bir ekonomi yönetimi. Diğer bütün olumsuz faktörler bir gün lehimize dönebilir ama bu sonuncusu asla…
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
Bursa Adliyesi'ndeki silahlı saldırıda yaralanan jandarma şehit oldu
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu