Adil ve özgür bir seçim tasarımı mümkün mü?

Abone Ol
Adil ve özgür seçimlerin hukuksal, kurumsal garantilerinin olmadığı bir rejimi demokratik olarak kabul etmek mümkün değil. Türkiye örneğinde de rejimin niteliğine dair en net tanımlama, çoğu siyaset bilimcinin üzerinde uzlaştığı gibi rekabetçi otoriter bir rejim olduğudur. Siyasi rejimin son yıllarda otoriterleşmesine paralel olarak, demokrasinin salt seçim yapmaya indirgendiği seçimli otoriter koşullarda ulusal, yerel seçimleri dahi çağdaş demokratik kriterlere içkin, usulüne uygun yöntemlerle yapma konusunda sorunlarla karşı karşıyayız. İki yıl sonra Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını kutlayacağız. Üç çeyrek asırdan beri de çok partili siyasal hayatta iktidarı belirlemek için seçmenler sandığa gidiyor. Bugün gelinen noktada dikkat çeken tablo ne Cumhuriyetimizi demokratikleştirebildiğimiz ne de seçimleri tam anlamıyla adil ve özgür koşullarda yapabildiğimizdir. Özellikle son on yıldır Cumhuriyeti inşa eden kurumlarda derin bir tahribat yaşanırken, seçimlerin de adil ve özgür koşullarda yapıldığı söylenemez. Söz konusu verili koşullar Türkiye’nin yaşadığı demokratik gerilemeye dair tipik belirtiler. Kuruluş sürecinde fikri hür, vicdanı hür yurttaşlığı çağdaşlığın olmazsa olmaz koşullarından biri olarak tahayyül eden Cumhuriyetin kurucu aktörleri dönemin kısıtlı koşulları içinde yurttaşlara demokratik bir Cumhuriyetin altyapısını teslim etmiş, yurttaşların iradeleriyle kendilerini yönetecek elitleri seçme hakkı için rekabetçi koşulların temel araçlarını hazır hale getirmiştir. Bu anlamda yakın zamana kadar Cumhuriyet deneyimi yurttaşların seçim yoluyla iktidarı tayin etme konusunda sayısız başarılı örneklerle dolu. Buna karşılık, siyasi rejimin son yıllarda otoriterleşmesine paralel olarak, demokrasinin salt seçim yapmaya indirgendiği seçimli otoriter koşullarda ulusal, yerel seçimleri dahi çağdaş demokratik kriterlere içkin, usulüne uygun yöntemlerle yapma konusunda sorunlarla karşı karşıyayız. Hal böyle olunca, tarafsız bir gözlemci için Türkiye’de siyasi rejimin niteliğine dair mütevazi bir değerlendirmede ilk saptama demokratik Cumhuriyetin yokluğudur. DAHL’E GÖRE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN 8 KRİTERİ Kurallar ve kurumlar bütünlüğü içinde demokratik Cumhuriyeti inşa etmenin formülü nedir sorusuna verilecek yanıtta, Robert Dahl’ın  makul ölçüde duyarlı bir demokrasinin bir arada olması koşulu olarak öngördüğü kurumsal garanti ve kriterler temel formül olarak düşünülebilir. Bunlar; örgüt kurma ve bunlara katılma hürriyeti, ifade hürriyeti, oy verme hakkı, kamu görevlerine getirilebilme hakkı, siyasal liderlerin seçmen desteğini elde etmek için yarışabilme hakkı, farklı haber alma kaynaklarının varlığı, serbest ve adil seçimler, hükümet politikalarını oylara ve diğer tercih belirtilerine dayandırmak için gerekli kurumların varlığıdır[1]. Dikkat edilirse, Dahl’ın belirttiği sekiz unsurdan üçü doğrudan seçimlerle, seçimlerin adil ve özgür olmasıyla ilgili.  Dolayısıyla, dört-beş yılda bir seçimler yapılmasına rağmen, seçimlerin demokratik koşullar altında yapıldığını, iktidarı elde etmek için yarışan rakiplerin mücadelesinin eşit koşullar altında gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Dolayısıyla, dört-beş yılda bir seçimler yapılmasına rağmen, seçimlerin demokratik koşullar altında yapıldığını, iktidarı elde etmek için yarışan rakiplerin mücadelesinin eşit koşullar altında gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Benzer koşullara sahip dünyada çok sayıda ülke mevcut. Harvard üniversitesinde uzun yıllar ders vermiş siyaset bilimci Pippa Norris’in kurucu direktörlüğünde yürütülen Seçim Dürüstlüğü-Bütünselliği (Electoral Integrity: EIP) projesinde farklı ülkelerdeki seçimler seçim öncesi, seçim kampanyası, seçim günü ve seçim sonrası dönemleri itibarıyla çeşitli performans göstergeleri ışığında incelenerek, adil olma ve özgürlük bağlamında ölçümlenmektedir. Proje üç soruya yanıt arar: “Seçimler uluslararası seçim dürüstlüğü-bütünlüğü standartlarına ne zaman uygundur? Seçimler başarısız olursa ne olur? Sorunları azaltmak için ne yapılabilir?”[2]. Bu çerçevede Seçim öncesine ilişkin geliştirilen kriterler şunlardır; seçim yasaları, seçim prosedürleri, seçim çevreleri, seçmen kaydı, siyasi parti kaydı, medya; Seçim kampanya süreci kriterleri, medya, kampanya finansmanı, Seçim günü kriterleri; oy verme süreci, oy sayımı, Seçim sonrasına ilişkin kriterler; sonuçlar, seçim otoriteleri[3]. EIP 2019 raporu bulgularına göre 2012-2018 dönemini kapsayan seçim dürüstlüğü-bütünselliği algı endeks bulgularına göre, seçimli otokratik rejim kategorisinde değerlendirilen Türkiye 167 ülke arasında 123.sıradadır. Bulgulara göre Türkiye son 4 seçimde dürüstlük-bütünsellik temel bileşenlerinin tümünde geriye gidiş yaşarken, dünya sıralamasında demokratik seçim yapma yeteneği ve kapasitesi bakımından da sıralamalarda gerilemiştir[4]. Denge ve Denetleme Ağı’nın konuya ilişkin yayınladığı “Demokratik Seçimler İçin Somut Öneriler” raporunda adil ve özgür seçimler bağlamında geriye gidişin fotoğrafı çekilirken, nedenleri ortaya konmakta ve bu gidişatın nasıl durdurulabileceği, adil ve özgür seçimlere geçiş için somut öneriler ortaya konuyor. 2018 seçimlerinden yola çıkılarak, günümüze dek seçimlerin dürüstlüğü-bütünselliğini olumsuz yönde etkileyen düzenlemelere ilişkin olarak bazı OHAL düzenlemelerinin uzatılması, sivil toplum alanına yönelik kısıtlayıcı düzenlemeler, alternatif bilgi kaynaklarına ulaşma ve ifade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik saptamalar dikkate değerdir. Mevcut tabloda son 4 seçimdir süren seçimlerin özgür ve adil koşullarda yapılmasını kısıtlayan, bu nedenle duyarlı bir demokrasinin inşasına değil, demokratik gerilemeye aracılık eden düzenlemeler seçim yoluyla seçmen iradesiyle hukuki ama meşruluğu pekişmiş iktidarların çıkması kolay görünmüyor. Seçim dürüstlüğü-bütünselliğini sınırlandırıcı, hatta engelleyici düzenlemeler Denge ve Denetleme Ağı raporunda da belirtildiği gibi, kaldırılmadığı sürece, yapılacak herhangi bir seçimin demokratik gerilemeyi durdurma adına katkı koyucu bir işlevi olamayacaktır. Seçimler salt iktidar öznelerini değiştiren değil, aynı zamanda alternatif politika ve gelecek vaat eden kadroları iktidara taşıma fırsatı yaratan politik araçlardır. Bu öznelere iktidar yolunun her türlü düzenlemeyle açık olması demokratik siyaset açısından elzemdir. Mevcut tabloda son 4 seçimdir süren seçimlerin özgür ve adil koşullarda yapılmasını kısıtlayan, bu nedenle duyarlı bir demokrasinin inşasına değil, demokratik gerilemeye aracılık eden düzenlemeler seçim yoluyla seçmen iradesiyle hukuki ama meşruluğu pekişmiş iktidarların çıkması kolay görünmüyor. Bu anlamda raporda da belirtildiği şekliyle[5] seçimlerin serbestliği ve adilliğini olumsuz yönde etkileyen kimi OHAL düzenlemelerinin kaldırılması, idari denetimin tarafsızlığının sivil toplum alanının genişletilmesi adına etkinleştirilmesi, hakaret, yalan, iftira unsuru taşımadığı sürece, sosyal medya alanının haber alma ve verme özgürlüğünü, özellikle de muhalefetin adil rekabetine imkan tanıyacak ölçüde  düzenlenmesi, siyasette şeffaflığın siyasi partiler kanununda yapılacak düzenlemelerle tesis edilmesi, siyasi partiler kanununun parti içi rekabeti teşvik edecek, rakip partiler arasındaki seçim yarışını temsil adaleti temelinde inşa edecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi demokratik gerilemeyi azaltma adına zorunlu yapısal düzenlemeler olarak düşünülebilir. --- [1] Robert A.Dahl; Polyarchy: Participation and Opposition, Yale University Press, New Haven, 1971, s.3. [2] https://www.electoralintegrityproject.com/ [3] Ayrıca, bkz. Hakan Yavuzyılmaz; Demokratik Seçimler İçin Somut Öneriler, Denge ve Denetleme Ağı Demokrasi Barometresi Analiz Raporu No:15, s.2-3. [4] A.g.e., s.4. [5] A.g.e., s.8-9.