Adaylık sorunu ve siyaseti bekleyen tehlike

Abone Ol
Her gün açlık ve yokluk yaşanırken ve derinleşirken kimin aday olacağı tartışması afakidir. Partilerin kendilerine alan açması afakidir. Aday olma çabası afakidir. Bugün siyaset kurumu daha önce siyasal tarihimizde örneğini gördüğümüz tarihsel sorumluluğu ve öncülüğü yüklenememe gibi siyaset ve tarih dışı bir konuma düşmek üzere. İktidardan hiçbir beklentisi kalmayan geniş kesimlerin duygularını, öfkelerini anlayabilen, örgütleyen, doğru bir alana yönlendiren bir siyasal özne sorunu yaşamaktayız. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek başına yürüttüğü mücadele ne yazık ki salt adaylık boyutuyla ele anlıyor. Muhalif siyasal aktörler tarih dışı, bilim dışı, siyasal bilinç dışı, koşul ve konum dışı bir anlayışla “ben aday olursam kazanırım, her şey çözülür” indirgemeciliğine düşmüş durumdalar. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan eşitsiz ve adil olmayan bir sistemin çıktısıdır. Popülizm ekseninde sistemin kodlarını zorlamadan ama kendine alan açan bir siyasetle bugüne kadar geldi. Ama o ekonomik, siyasal, sosyal bağımlı ilişkilerin sonucuydu. Onun seçimleri kaybetmesi bütün sorunları çözemez, çözmeyecektir. Türkiye’nin ihtiyacı olan büyük bir siyasal üretim, kapsamlı bir dönüşüm, her alanda yeniden var olma ve bütün kurum ve kişiliklerin inşasıdır. Dolayısıyla bir kişinin adaylığı ile çözüme kavuşmak bilim dışıdır. Mesele artık sadece var olan sorunların tespiti ve dönemsel çözümlerin üretimi değildir. Umudunu, gelecek düşünü, istencini kaybetmiş bir halkı ayağa kaldıracak büyük bir hayali halkın önüne koymaktır. Tarihi bir seferberliği başlayabilmektir. “Ben popülerim, ben daha çok oy alırım” yani ben ve bir parti üzerine kurulmuş her siyasal strateji hem seçimde hem seçim sonrasında kaybedecektir. Ülkenin dermanı kalmamışken partilerin, liderlerin, kişilerin kendilerini dayatmaları krizdir, yıkımdır, derde derman olmayacak bir haldir.
Mesele bir ülkenin kurtuluşudur. Eğer tek parametre “ben gelirim sıcak para gelir, bir süre rahat nefes alırız” ise aynı süreçleri yeniden yaşarız. Kurumları çökertilmiş bir ülkede adaylığa indirgenen her tartışma sonuçsuzdur.
İktidara karşı en iyi eleştiriyi yapabilirsiniz, iktidarı mahkûm edebilirsiniz ama o defter zaten kapandı. Temel soru şudur, bu ülke nasıl yeniden inşa edilir? İçerideki krizlerle, dışarıdaki gelgitlerle, kaynaksız, umutsuz, dermansız bir halk nasıl ayağa kaldırılır. Yani mesele seçim değildir, mesele aday değildir. Mesele bir ülkenin kurtuluşudur. Eğer tek parametre “ben gelirim sıcak para gelir, bir süre rahat nefes alırız” ise aynı süreçleri yeniden yaşarız. Batırılmış, kurumları çökertilmiş bir ülkede adaylığa indirgenen her tartışma sonuçsuzdur. Bu sonuçsuzluk üzerinden bir değerlendirme halk tarafından yapılıyor. İktidar eleştirisi ve adaylık eksenine sıkıştırılmış ve var olan ağır tablo bütün envanteriyle ortaya çıkarılmamışken ve geniş kesimler açlık ve yoklukla her gün sınanırken bul tartışma geri tepecektir. Artık mesele toplumsal, siyasal, ekonomik ve gündelik taleplerin gerisine düşen siyaset kurumunu özneleştirmektir.
Her gün derinleşen kriz, atılan çığlıklar karşılık bulamıyor. Karşılık bulmayan bir talebin siyaset kurumuna güveni, inancı kalmaz. Defalarca yazdım, söyledim; olağan olmayan koşullarda olağan siyaset ve tartışma yapılamaz.
Her gün açlık ve yokluk yaşanırken ve de derinleşirken kimin aday olacağı tartışması afakidir. Partilerin kendilerine alan açması afakidir. Aday olma çabası afakidir. Yan yana gelip bir büyük kurtuluş ve kuruluş reçetesini halkla sunmadan siyaset olmaz. Birden bütün muhalefet siyaset dışı kalabilir. Çünkü her gün büyüyen öfke karşılık bulamıyor. Her gün derinleşen kriz, atılan çığlıklar karşılık bulamıyor. Karşılık bulmayan bir talebin siyaset kurumuna güveni, inancı kalmaz. Son not ve defalarca yazdım, söyledim; olağan olmayan koşullarda olağan siyaset ve tartışma yapılamaz. Yapılan her tartışma sizi tarih, siyaset ve toplum dışına iter. Buraya savruluyoruz…