Açlıktan ölen çocuğun zanlıları aile bireyleri mi?

Abone Ol
Çocukların çalışırken ölmeleri ile yeterli beslenememeleri nedeniyle ölmeleri arasında çok büyük bir bağ var. Sermaye sınıfının kârı ve iktidarı her şeyden önceliklidir. Sorumlulukta bu sınıfın ve iktidarınındır.

Loading...

Uzun bir zamandır bu köşede çocuk işliği ile ilgili yazılar yazıyorum. Böyle olmasını kendimce şöyle açıklıyorum: Çalışma yaşamındaki sorun yelpazesinin genişliği bir alana yoğunlaşma zaruriyetinin ortaya çıkmasına neden olurken, çocukların çalışma yaşamında olmasının başlı başına bir sorunu oluşturması beni bu konuda yazmaya ve araştırmaya itiyor. Araştırdıkça sorunun neden kaynaklı olduğunu doğru tespit eden kişi ve kurumların olmasının dışında kitlesel mücadele yürütüldüğü iddiası taşıyan BM, ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) gibi yerlerin sorunu halının altında süpürmek gibi bir derdinin olduğu anlaşılıyor. Uluslararası örgütlerin çocuk işçiliği ile ilgili kısa süreli mücadele programları ve Türkiye’nin de dahil olduğu bu projeler, sorunun temeline değil de suçluyu tespit edip bilinçlendirmek üzerine kurulu bir mücadeleyi tercih ediyor. Yani çocuk işçiliği ile ilgili paneller, konferanslar ile ailelerin bilinçlendirilmesini sağlayıp sorunu görünür kılmak gibi bir hedefleri var. Ailelerin çocuklarını bile isteye iş yerlerine gönderdiği düşüncesi ile yola çıkılan mücadele ya da böyle bir görüntü verilmesi, işin mecburiyet kısmının tartışılmamasına neden oluyor. Kapitalizmde çocuğun hangi aileden Dünya’ya geldiğinin önemi hiç konuşulmuyor. Eşitsizliğin ta doğuştan başlamasını, yeteri kadar besine ulaşmaktan tutun da korunaklı bir ev ortamını, eğitime ulaşmaktaki eşitsizlikleri göz önüne alırsak aileleri yapıp yapamadıklarından dolayı sorumlu tutamayız. İstisnai örnekler ile genel problemi aynılaştıramayız. Devletin temel yaşam koşullarını karşılamak için almadığı sorumluluğu dar bir çerçeveye sıkıştırıp suçluyu ilan etmesi devletin sınıfsal karakteriyle alakalıdır. Yaşanan sorunları siyaset yaparken ayrıştırmak istemeleri bu nedenledir. Tarikatlarda yaşanan istismarların, hırsızlıkların, siyaset ile ilişiğinin olmadığının iktidarca dile getirilmesi, tarikatlar ile olan sıkı ve yıllara yayılan ilişkiyi işaret etmekte ve bu yapıların yoksul halkın temel sorunları fark etmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Dönelim Türkiye’ye: Şu anki asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, yeni açıklanacak asgari ücretin ise açlık sınırına eşit veya biraz üstünde olacağı tahmin ediliyor. Dört kişilik bir ailede asgari ücret ile çalışan tek bir yetişkinin sadece gıda harcamalarının altından kalkması mümkün değil. O halde aile bireylerinin çalışabilecek durumda olan herkesin işe hazırlanma sürecine katkı koyması zorunludur. Çocuklar sadece işyerlerinde değil evin içerisinde de çamaşır, bulaşık, yemek, yaşlı bakımı vb. gibi birçok işin parçasıdır. Devlet yine üç maymunu oynayıp görünmezlik zırhındadır. Eskişehir’de bir çocuğun yeterli beslenememesi ve işkence sonucu ölmesi yine münferit bir olaymış gibi tepkiler sadece aileye odaklandı. İktidar da muhalefet de olayın siyasi boyutunun üstünden atlamayı, çocukların yetiştirilmesinde toplumun ve devletin sorumluluk alması gerekliliğini görmezden geldi. Zenginliklerin küçük bir azınlık tarafından paylaşılması sonrası toplumun büyük bir kısmının yoksulluk şartlarında yaşamını sürdürmesi yine gündemlerinde değil. Çocukların çalışırken ölmeleri ile yeterli beslenememeleri nedeniyle ölmeleri arasında çok büyük bir bağ var. Sermaye sınıfının kârı ve iktidarı her şeyden önceliklidir. Sorumlulukta bu sınıfın ve iktidarınındır. Siyaseti belirleyen bu sınıfın tartıştırdığı güncel siyasi konuların dışına çıkmak için işçi sınıfının, yoksulların meşru direniş ve taleplerinin ortaya çıkarılması gerekiyor.