“Acısız Haz”lar Dünyasında Sisifos’luğumuz… Dopamin, Motivasyon ve Mutluluk Üzerine

Abone Ol
Basit, kolay erişilebilir, acısız hazlar çağında tatminkâr bir hayat isteğinde olan insan, hazla olan ilişkisini düzenlemek durumunda; zira basit hazların döngüsüne girdiğinizde önce haz alamamaya, sonra da size gerçekten haz verecek olan şeylere dair motivasyon bulamamaya başlayacaksınız. Son iki senede insanın mutluluğunun nörobiyolojik temelleri üzerine bir hayli araştırma yaptım. Zaman zaman bu köşede de nörobilim, psikoloji ve felsefeden yararlanarak açıklamalar bulmaya çalıştığıma tanık oldunuz.  Bu hafta hayatımızdan duyduğumuz tatmini, genel mutluluk düzeyimizi, kendimizle barışık olma/olmama durumumuzu doğrudan etkileyen bir süreç hakkında yazmak istedim: acı ve hazzın nasıl ortaya çıktığı, regüle edildiği ve bu regülasyonun modern dünya dinamikleri eliyle nasıl bozulduğu… “İyi de konu Sisifos’a nasıl geldi?” dersiniz, biraz sonra yapacağımız tartışmalardan sonra daha anlamlı hâle gelecektir. Başlangıcı dopamin molekülü üzerine birkaç hatırlatma ile yapalım. “İyi hissettiren nörotransmitter” olarak bilinen dopamin, beynimizdeki nöronlar arasında bilgi taşıyan bir kimyasaldır. Genellikle ödül ve hazla ilişkilendirilen bu molekül aslında daha ziyade motivasyon ve istekle ilgili bir kimyasaldır. Dopaminin hangi süreçlere nasıl etki ettiği ile ilgili yapılan bir çalışmada fareler üzerinde bir deney yapılıyor. Deneyde farelere kafesin kapağından bir yiyecek uzatılıyor; ancak farenin yukarıda asılı duran bu yiyeceğe erişmesi için biraz çaba sarf etmesi gerekiyor. Bu süreçte her yiyecek verilişinde farelerin bir miktar dopamin salgıladıkları görülüyor. Bu gözlem bize yemek vb. diğer haz kaynaklarına erişildiğinde dopamin salgılandığına dair bir fikir veriyor. Deneyin ilerleyen aşamalarında ise bilim insanları farelerdeki dopamin miktarını bilinçli olarak azaltarak hayvanları tekrar deneye alıyorlar ve ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor: Dopamin miktarı düşürülmüş olan fareler de yemekten ve diğer değişkenlerden aynı ölçüde haz almaya devam ediyorlar. Ancak sadece dopamin düzeyi normal seviyede olan fareler yemeği almak için uğraşıyor. Yani yemekten haz almayı sağlayan şeyin dopamin salımı olmadığı, ancak o yemeği almak için motive olmamızı sağlayan şeyin dopamin olduğu sonucuna varıyorlar. Özetle dopamin düzeyleri düşük olan hayvanlar - ve sonraki araştırmaların gösterdiği üzere insanlar da– dopamin olmadan da bir şeylerden zevk alabiliyorlar; ancak zevk veren şeylerin peşinden gitmek için motivasyonları olmuyor. Peki bunun günlük hayatımıza yansıması nedir? Efor sarf etmeden elde ettiğiniz hazlardan zevk almaya pekâlâ devam edebilirsiniz. Ancak bir süre sonra kendinizi hiçbir şey için yeterli motivasyonu olmayan bir hâlde bulursunuz. Koltukta saatlerce Netflix seyrederken, televizyon karşısında abur cubur ve tatlı tüketirken, saatlerce sosyal medyada gezinirken elde ettiğiniz haz, kolay hazdır; uğruna emek sarf etmeniz gerekmez, ama haz oradadır. Burada hiç çalışmayan şey ise motivasyon sisteminizdir; bir süre sonra da iyiden iyiye işlemez hâle gelir. Kolay hazlara alışır ve bir süre sonra kendimizi hiçbir şey için yeterli motivasyonu bulamaz halde buluruz. Tanıdık geliyor mu? Geliyorsa, yalnız değilsiniz. Çağımız insanının kendi eliyle yarattığı pandemi bu… ve mutsuzluğumuzun önemli sebeplerinden biri. Zira bizler, evrimsel süreçte dış dünyadan bir şeyleri arzulamak üzere geliştik. Bu sebepten ötürü arzusuzluk, isteksizlik, motivasyonsuzluk bizim için bir lanet. Türümüzün evrimini sağlayan şey, benliğimiz dışında kalan şeyleri arzulamaktır. Bu iş için gereken en önemli kaynak da dopamindir. Dopamin yeni şeyler istememizi, şu anki durumun ötesine geçmeyi arzulamamızı, inşa etmemizi ve yaratmamızı sağlar. Dopamin seviyeniz düşükse bunların hiçbiri sizin için bir anlam ifade etmez. İnsanın yüz binlerce yıllık evrim sürecini sert bir darbeyle sekteye uğrattığımız bir zamanda yaşıyoruz.
Herhangi bir sürtünme direnciyle karşılaşmadan, kolayca elde ettiğiniz hazlar geçicidir ve bu hazlardan zevk alma süreciniz tamamlandığında kendinizi başladığınız noktadan daha geride, daha mutsuz bir durumda bulursunuz. Kalıcı haz kaynakları motivasyon ve çaba yoluyla elde ettiğiniz hazlardır.
Bunlar planlı adımlar mıydı? Hiç sanmıyorum. Sosyal medya platformlarının arkasındaki teknoloji şirketlerinin düğmelerimize basmayı çok iyi bildiklerinin farkındayız. Ancak motivasyonsuz ve mutsuz yığınlar yaratmak gibi özel bir amaçları olduğunu zannetmiyorum; zira bu dev makine hayata karşı duyduğumuz tutkuyu ve motivasyonu öğütürken uzun vadede kendine ve kapitalist sisteme de farklı şekillerde zarar veriyor. Dolayısıyla bunu bir yan etki olarak düşünmek daha makul olurdu. Hiç kimsenin bizi kurtarmaya gelmeyeceğini bilerek, biz kendimize verdiğimiz zararı nasıl en aza indirgeriz? Öncelikle o koltuktan kalkmadığımızda olanları iyice anlayalım. Sosyal medya ya da Netflix içeriklerini tüketirken hiçbir emek sarf etmeden haz alıyoruz. Geçmişte eğlenceyi hak etmemiz gerekirdi. Abur cubur ve tatlı gibi yüksek kalorili bomboş ürünleri tüketirken hiçbir emek sarf etmeden haz alıyoruz. Geçmişte bu yemeğe erişebilmek için bazen kilometrelerce yol yürümemiz, avlanmamız, tarım yapmamız gerekirdi. Sanayi devrimi sonrasında yaşam tarzı açısından çok kısa bir zamanda çok büyük değişiklikler geçirdik; ancak beynimizin bu süreçlere adapte olacak vakti olmadı. Dolayısıyla beyin binlerce yıllık evrim sürecinin getirdiği dinamiklerle işlemeye devam ediyor. Bizler de bir süre sonra hiçbir emek, enerji, çaba gerektirmeyen bu süreçlerden ve bir zamanlar müthiş hazlar veren uyaranlardan sıkılıyor, haz alamaz hâle geliyoruz. Fakat koltuktan kalkmaya her yeltenişimizde de hiçbir şey yapmak için motivasyon hissedemediğimizi görüyoruz. Yerimize çöküp dizinin bir sonraki bölümüne geçiyoruz… Bu, dengesi bozulmuş bir haz-acı terazisinin ve dopamin döngüsünün işareti. Basit, kolay erişilebilir, acısız hazlar çağında tatminkâr bir hayat isteğinde olan insan, hazla olan ilişkisini düzenlemek durumunda; zira bu basit hazların döngüsüne girdiğinizde önce haz alamamaya, sonra da size gerçekten haz verecek olan şeylere dair motivasyon bulamamaya başlayacaksınız.
Sosyal medya platformlarının arkasındaki teknoloji şirketlerinin düğmelerimize basmayı çok iyi bildiklerinin farkındayız. Ancak motivasyonsuz ve mutsuz yığınlar yaratmak gibi özel bir amaçları olduğunu zannetmiyorum.
Nörobilim bize tatmin ve haz veren bir hayatın ancak aşamalı olarak gerçekleştirilebileceğini gösteriyor. Herhangi bir sürtünme direnciyle karşılaşmadan, kolayca elde ettiğiniz hazlar geçicidir ve bu hazlardan zevk alma süreciniz tamamlandığında kendinizi başladığınız noktadan daha geride, daha mutsuz bir durumda bulursunuz. Kalıcı haz kaynakları motivasyon ve çaba yoluyla elde ettiğiniz hazlardır. Acılı süreç tamamlandıktan sonra, ne kadar acı ve direnç yaşadıysanız kendinizi o kadar yüksek bir dopamin seviyesinde bulursunuz. Ve dopamin sizi bir sonraki meydan okumaya hazırlar, bu meydan okuma da tamamlandığında yeni birine doğru koşmanızı, acı ve haz terazisini dengeleyerek “gerçek” bir haz deneyimi yaşamanızı sağlar. Gerçek haz verilen değil, elde edilen, peşinde koşulan ödüllerden filizlenir. Bir anlamda bu kovalamaca, ödülün kendisidir. Albert Camus en sevdiğim düşünürlerden biridir. Bir gece yarısı aklımda bu tartışmalarla öylesine pencereden dışarı bakarken aklıma geldi Sisifos… Camus Sisifos Söyleni’nde zamanın sonuna kadar aynı taşı aynı tepeden yukarı itmeye ve her günün sonunda taşın tepeden tekrar aşağı düşüşünü izlemeye mahkûm edilen Sisifos’un “mutlu” olduğunu düşünmek gerektiğini söyler. Bu basit bir mutluluk değildir. Tüm absürtlüğüne karşın yaşamı bir çabalar bütünü olarak algılamak ve bu hâliyle kabul etmek gerekir; yaşama karşı duyulan tutku için bir bedel ödemeniz gerekiyordur. “Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter. Sisifos’u mutlu olarak tasarlamak gerekir.”