Abu Dabi’yi vuran füzeler, düzelmeye yüz tutan Suud-İran ilişkilerini nasıl etkiler?

Abone Ol
Suudi-İran ilişkilerindeki gelişmeler, ABD’nin enerjisini Asya'ya kaydırmasından bağımsız değil. Bölgedeki kutuplaşma, ilişkileri tuzaklamak isteyen kışkırtıcı bir güçten yoksun. Hatta ABD, Suudi-İran görüşmelerini memnuniyetle karşıladı. Yemen ordusu ve Ensarullah Hareketi (Husiler), 2019’da kuvvetlerinin büyük bir kısmını Yemen’den çekmekle birlikte son aylarda giderek daha aktif saldırılar düzenleyen Birleşik Arap Emirlikleri’ne şimdiye kadarki en etkili saldırıyı gerçekleştirdi. Saldırıda hedef alınan yaşamsal tesislerde büyük tahribat meydana gelirken üç işçi hayatını kaybetti,  altı kişi yaralandı. Ancak zannedildiği gibi Yemen ordusu sadece BAE’yi değil aynı zamanda resmi makamların da teyit ettiği gibi S. Arabistan’ın güney bölgelerini de hedef almış, Abu Dabi’yi hedef alan füze ve SİHA’lar hedefini vururken Suudi kentlerini hedef alan füze ve dronelar ise havada Suud ordusu tarafından etkisiz hale getirildi. Bu olaydan bir gün önce İranlı diplomatlar Cidde’de İslam İşbirliği Teşkilatı ve İran Konsolosluğu’ndaki görevlerine yeniden başlamak üzere S. Arabistan’a gelmişti. İran tarafından yönlendirildiği varsayılan Ensarullah ve Yemen ordusunun tam da İranlı diplomatların S. Arabistan’a ulaştığı ve buzdolabına kaldırılan Suudi-İran ilişkilerini yeniden rayına oturtmaya çalıştıkları bir sırada Riyad ve Abu Dabi yönetimlerini hedef almaları ne anlama geliyordu? Riyad, Ocak 2016'da İranlı protestocuların İran'ın başkenti Tahran'daki Suudi Arabistan büyükelçiliği ve Meşhed'deki konsolosluğuna baskın düzenlemesinin ardından Tahran ile ilişkilerini kopardı. Ancak taraflar arasındaki sorun daha eski ve ekonomi-politik bir takım unsurların yanı sıra ideolojik ve mezhebi esaslara da dayanıyor. Suudi-İran anlaşmazlığının kökleri, Riyad yönetiminin 1977 sonlarında kendisine karşı patlak veren halk protestoları dalgası karşısında Şah Muhammed Rıza Pehlevi rejimini desteklediğini açıklamasına kadar uzanıyor. 1979'da devrim, Şahlık rejimini devirdi. Tahran'daki yeni yönetimin Körfez bölgesinde Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı Arap rejimlerini devirme niyetini açıklamasıyla bölgesel gerginlikler daha da arttı. Bu nedenle Suudi Arabistan, İran ile sekiz yıllık savaşta (1980-1988) Irak'ı destekledi ve Riyad ile Tahran arasında çoğunlukla doğrudan olmayan ama bazen direkt askeri çatışmalar yaşandı. Haziran 1984'te Suudi Arabistan, hava sahasını ihlal eden iki İran uçağını düşürdü. İki taraf arasındaki gerilim, Mekke’de 275 İranlı hacı ve 85 Suudi polis memuru da dâhil toplam 400'den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan 1987'deki Hac mevsiminde doruğa ulaştı. İki ülke arasındaki ilişkiler reformcu Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi'nin (1997 - 2005) döneminde iyileşse de, ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra, özellikle Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın yönetimi sırasında (2005 - 2013) gerginlik arttı. İran, ABD ve müttefikleri tarafından Irak'ı milisler ve müttefik siyasi güçler aracılığıyla kontrol etmeye çalışmakla suçlanıyor. Suudi Arabistan ayrıca İran'ı, Eylül 2014'te başkent Sanaa'nın kontrolünü ele geçiren Yemen'deki Husi isyanını desteklemekle suçladı. Riyad yönetimi, Cumhurbaşkanı Abdu Rabbih Mansur hükümetinin ardından, Mart 2015'te Husilerin Aden'e doğru ilerlemesini engelleyerek askeri müdahalede bulundu. Hadi San'a'da devrildi. Suudiler, Başkan Barack Obama yönetiminin İran ile 2015 yılında vardığı nükleer anlaşmayı reddettiğini açıkça beyan etmese de, özellikle anlaşmanın İran'ın füze programını ve bölgesel politikalarını dikkate almadığı için örtülü olarak karşı çıktı. Ve Riyad bunu İran'ın siyasi ve ekonomik durumunu güçlendirmek olarak gördü. Ancak birçok yerel ve küresel faktörün rol oynadığı son süreçte taraflar bütün bu geçmişi tamamen unutmasa da aradaki gerilimi büyük ölçüde hafifletecek bir takım adımlar atma ihtiyacı hissediyor. Savaş ve çatışmalar tarafları oldukça yormuş durumda. Suudi-İran ilişkilerindeki gelişmeler, uluslararası konjonktürden bağımsız değil. ABD’nin güç ve enerjisini daha çok Doğu Asya'ya kaydırmayı tercih etmesi ister istemez Orta Doğu’ya yönelik ilgisini "yeniden ölçeklendirmesi" ve sınırlandırması anlamına geliyor. Bu nedenle bölgede soğuk savaştan beri var olan kutuplaşma hali, arka planda ikili ilişkileri tuzaklamak isteyen kışkırtıcı bir güçten şimdilik yoksun. Hatta oldukça garip gelebilir ama ABD, Suudi-İran görüşmelerini memnuniyetle karşıladı. Belki de Birleşik Devletler, bir taraftan İran'la nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için bir "çözüm" beklerken, Riyad yönetiminin Viyana müzakerelerini kolaylaştırıcı adımlarını da destekliyor. KONJONKTÜR SUUDİLERİ HASIMLARIYLA BARIŞMAYA ZORLUYOR Suudi Arabistan'a gelince birçok ülke gibi o da ezeli hasımlarıyla barışma yoluna gidiyor, daha doğrusu uluslararası konjonktür bunu zorluyor. ABD Başkanı Joe Biden seçilir seçilmez Doha yönetimi üzerindeki ablukayı hızla kaldırıp mevcut duruma ayak uyduran Muhammed bin Selman oldu. ABD’nin açıkça ortaya koyduğu çekincelere rağmen Rusya ve Çin ile daha fazla işbirliği geliştirdi ve Türkiye ile sorunlarını da çözmeye çalışıyor. Ancak tarafların barışmasının önündeki en büyük engel, S. Arabistan’ın ekonomisini yakından ilgilendiren, önemli projelerinin hayata geçirilmesini ayak bağı olan ve enerji hatlarının güvenliğini tehdit eden Yemen’deki savaş. Ayrıca Körfez'de, Arap Denizi'nde, Umman Körfezi'nde ve Hürmüz Boğazı'nda uluslararası ticaret ve deniz seyrüseferiyle ilgili ciddi kaygıları var Riyad yönetiminin. Son iki yılda yaşananlar ve Yemen ordusunun Abu Dabi havaalanı ve başka yaşamsal tesislere yönelik ölümle sonuçlanan bu son saldırısı da Suudiler için son derece kaygı verici. Suudi Arabistan, Yemen'deki durumu bir ulusal güvenlik meselesi olarak görüyor, Riyad yönetiminin hassas ve en belirgin açmazı burada yatıyor. Öte yandan S. Arabistan ile İran arasındaki ilişkiler normalleşme eğilimi gösterirse bölgede yıllardır çözüm bekleyen başka kronik sorunların çözümü üzerinde motive edici düzeyde olumlu bir etki yapabilir. Birçok sorunu çözülme ihtimali artarken bu durum, İran’ın Nükleer Anlaşma konusunda çözüme biraz daha yaklaşacağı anlamına da gelebilir. Taraflar ilişkiler konusunda son derece iyimser. Suudi Arabistan-İran görüşmeleri özellikle Kral Selman bin Abdülaziz el Suud'un New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 76. oturumu öncesinde video bağlantısı aracılığıyla yaptığı konuşmada İran ile görüşmelerin olumlu sonuçlanacağına dair umudunu dile getirdiğinde bu konuşması ilgi çekmişti. İran da ikili ilişkilerin düzeleceği noktasında iyimser aslında. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hatipzade’nin geçen 4 Ekim'deki açıklamaları bu iyimserliği besleyen unsurlardı. Ancak Abi Dabi’deki son drone saldırıları işleri karıştırabilir. Şu an için bu saldırıların taraflar arasındaki müzakerelerin kesilmesine doğrudan yol açmasa da benzer saldırıların düzenlenmesi, işi başka taraflara götürebilir. Öyle görünüyor ki Yemen ordusu ve Ensarullah hareketi, şiddetli çatışmaların devam ettiği Merib kartını pazarlık masasına dahil etmeye ve Suudi Arabistan'a karşı elini güçlendirmeye çalışıyor.