ABD’de 17 Nobel ödüllü iktisatçı orta sınıfı güçlendirmeye yönelik Biden projesinin uzun vadede enflasyonist baskı yaratmayacağını söylüyordu. Ancak yanıldılar…
Amerikan Merkez Bankası (Fed), Kovid-19 krizinden çıkış sürecinde yaşanan enflasyon yükselişini “geçici” olarak tanımladı ve yanıldı. Geçiciliği belli olan unsurların yanında
ne kadar süreceği belli olmayan gelişmeler de söz konusuydu. Bunların en önemlisi, tedarik zincirlerindeki aksamaların yarattığı arz eksikliği sorunuydu.
Fed, Aralık 2021’deki para politikası toplantısında varlık alım programını Mart 2022’nin başında sonlandıracağını belirtmişti. Bunun üzerine, faiz artırımlarının Mart 2022’de başlayacağı beklentisi güçlenmişti. Mart 2022’de faiz artırımı başladı. Bir sonraki adım, varlık alım programı ile yapılanın tersini yapmaktı. Fed, varlık alım programını sonlandırarak piyasaya para sürmeyi durdurmanın ötesine geçerek piyasadan para çekmeye başladığı aşamaya ulaşacaktı. Şimdi, bu aşamaya gelindi.
Fed’in hem faiz oranını artırması, hem de piyasadan para çekmeye başlayacak olmasının anlamı şu: Amerikan dolarının (USD) güçlenmesi. 1 yıl önce 1.20 ve üzerinde seyreden USD/Euro paritesi
1.08’li seviyelere indi. USD güçlendi. Yine, yaklaşık 1 yıl önce 90-93 aralığında seyreden Dolar endeksi bugünlerde
100’ün biraz üzerinde.
Mart 2022’de, yıllık %8.5’e ulaşan ABD enflasyonu
2021’in başlarından itibaren ivme kazanırken, Fed beklemeyi tercih etti. %8.5,
1981’den bu yana görülmüş en yüksek oran. Diğer yandan, tüketim harcamaları endeksi de
Kasım 2020’den itibaren sert bir yükseliş içindeydi. Bu veri de yükselecek enflasyonun habercisiydi. Enerji ve gıda fiyatları dahil edilmeden hesaplanan çekirdek enflasyon da %6.5. Fed, enflasyonu yükselten geçici unsurların geçici olmayanlara göre ağır bastığını düşündü.
Enflasyonu artıran iki temel unsur bulunuyordu: Amerikan vatandaşlarına iki ayrı program (
American Rescue Plan ve
Cares Act) çerçevesinde sağlanan $4.1 trilyonluk maddi yardımların yarattığı talep artışı ve tedarik zincirlerinde yaşanan aksamaların yarattığı arz eksikliği. İlave olarak, Biden’ın ABD’de orta gelir sınıfını güçlendirme politikalarının (
Build Back Better Project) yaratacağı $2.4 trilyonluk talep canlılığı ve Kovid-19 vakalarında zaman zaman ortaya çıkan artışların tedarik zincirlerinde yeni aksaklıklar yaratma olasılığı enflasyonist beklentileri yukarıda tutuyordu.
ABD’de, 17 kişiden oluşan bir grup Nobel ödüllü iktisatçı orta sınıfı güçlendirmeye yönelik Biden projesinin uzun vadede enflasyonist baskı yaratmayacağını
yazılı olarak dile getiriyordu. Yazıda bilimsel bir çalışmaya atıf yapılmamış. Ancak, bu iktisatçıları eleştiren
yazılar da yazıldı.
ABD için %2 civarındaki bir enflasyon, makul bir enflasyondur. %8.5’lik bir enflasyon ise, kabul edilebilir seviyenin çok üzerindedir. İktisatçıların yazısının
tarihi Eylül 2021. Yazı, enflasyonun %5’in üzerine çıkmış olduğu günlerde yazılmış. Ayrıca, Biden planının içinde uzun vadede kapasite artırıcı ve dolayısıyla enflasyonist baskıları hafifletici projelerden çok, sosyal transfer harcamaları içerikli planlar bulunuyor. Ancak, bu iktisatçıların iddiası kapasite artırıcı unsurların planın temelinde yer aldığı yönünde. Nobel ödüllü iktisatçıların yazısında yükselmekte olan enflasyonla ilgili herhangi bir yorum yok.
Nobel ödüllü ABD’li iktisatçıların yanı sıra diğer bir Nobel ödüllü iktisatçı ve The New York Times yazarı Paul Krugman enflasyonla ilgili tahminlerinde Fed gibi bir değerlendirme yapmıştı. Enflasyonu yaratan unsurların geçici olduğunu düşündü ve ardından
yanıldığını belirtti.
İktisadın kurallarının her zaman belirli varsayımlara dayanması, öngörülerde hata yapıldığında geleceğe yönelik varsayımların da hatalı olması sonucunu doğuruyor. Bu durumda kural da işlemez hale geliyor.
İktisadın kurallarının her zaman belirli varsayımlara dayanması, öngörülerde hata yapıldığında geleceğe yönelik varsayımların da hatalı olması sonucunu doğuruyor. Bu durumda, kural da işlemez hale geliyor. Çünkü her iktisat kuralı belli varsayımlar altında çalışıyor. Öngörülmesi imkansız gelişmeleri öngörememek bir başarısızlık değil. İçerdiği muğlaklıklar nedeniyle iktisada Nobel ödülü verilip verilmemesi gerektiği de geçmişte
tartışılmış bir konu.
ABD’de enflasyonun yükseleceğine dair uyarılarda bulunmuş bilinen kişiler Larry Summers, Olivier Blanchard ve Jason Furman oldu.
2008’deki Büyük Resesyon sonrasında %2’lik enflasyon seviyesine ulaşmakta büyük zorluklar yaşayan ABD’nin Kovid-19 krizi gibi maliyeti ağır bir süreçten şimdilik %8.5’lik bir enflasyonla çıkıyor olması varsayımlar oluşturmakta zorluklar çıkardı. Dünya, karar almanın her kesim için çok zor olduğu süreçlerden geçti. Ancak, hem Fed’in, hem de çok sayıda iktisatçının enflasyonun %4-5 seviyelerini geçtiği noktada ve daha da yükseleceğine dair
çokça verinin olduğu koşullarda neden enflasyonun temel nedenlerinin geçici olduğunu düşündüklerini anlamak zor. 2008’deki gibi bir finansal krizden çıkmakla bir doğal afetin neden olduğu krizden çıkmak çok farklı iktisadi koşullar ortaya koyuyor. Oysa, bu farklı tecrübeleri anlatan veriler tarihte mevcut.
Fed, Ağustos 2020’de “esnek ortalama enflasyon” hedeflemesi yöntemine geçmişti. %2’lik enflasyon hedefi yerine yılın ortalamasını %2’de tutturan bir enflasyon oranı hedefleyecekti. Bunun anlamı, %2’nin üzerine çıkan enflasyon oranına izin verileceği idi. Zira, Kovid-19 krizi ile çöken ekonominin canlanması için sınırlı bir ölçüde enflasyonun yükselmesine izin vermek gerekiyordu. Ancak, Fed’in enflasyonla ilgili
tespit hatası enflasyonu sınırlı bir ölçüde değil, önemli bir ölçüde yükseltti.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Nisan 2022 tarihli
Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’na göre, ABD enflasyonu 2022’nin sonunda %5.3 olacak. 2022’nin ortalaması ise %7.7 olacak. %7.7, Fed’in esnek ortalama enflasyon hedefi olan %2’nin çok üzerinde.
Belirsizlik unsurları halen güçlü bir şekilde hissediliyor. Rusya-Ukrayna savaşı, tedarik zincirlerindeki aksamalar, Çin’in Kovid-19’a karşı sıfır tolerans politikaları ve önemli endüstri bölgelerinde önlem amaçlı kapanmalar…
Belirsizlik unsurları halen güçlü bir şekilde hissediliyor. Rusya-Ukrayna savaşı, tedarik zincirlerindeki aksamalar, Çin’in Kovid-19’a karşı sıfır tolerans politikaları ve yaşanan salgına karşı son haftalarda Çin’in önemli endüstri bölgelerinde önlem amaçlı kapanmalar küresel büyüme tahminlerinin düşürülmesine neden oluyor. Bu faktörlerle beraber Fed’in enflasyonla ilgili tespitlerindeki hatalar ve önlem almada gecikmesi dünyada bir resesyon (durgunluk) ya da stagflasyon (durgunluk içinde yüksek enflasyon) yaşanması olasılığını kuvvetlendiriyor. Zira, Fed’in gecikmesi nedeniyle faiz artırımlarının düşünülenden daha yüksek oranlı olacağı tahminleri yapılıyor.
Türkiye, %61.1’lik enflasyonu ile enflasyonun nedeninin dış etkenler olduğunu düşünüyor. ABD’nin bugün yaşadığı ve 1981’den bu yana görmediği %8.5’lik enflasyonu Türkiye'nin son olarak gördüğü tarih Ekim 2019. Doğru ekonomi politikalarının uygulandığı koşullarda Türkiye’nin enflasyonu bugün kaç olabilirdi? Bunu tespit etmek için çok detaylı matematiksel hesaplara girmek gerekiyor. IMF’nin raporuna bakalım. Gelişmekte olan ülkelerin 2022 sonundaki enflasyon oranları tahminlerinin ortalaması alındığında sonuç
%8.5 çıkıyor. ABD’nin mevcut enflasyonu, gelişmekte olanların 2022 sonu için yapılan tahminine denk geliyor.
Türkiye’nin yüksek enflasyona bulduğu bahanelerden şu sonuç çıkıyor: bunca gelişmekte olan ülkeye dış saldırı yok ama herkes kafayı Türkiye’ye takmış durumda. Bu nedenle, Türkiye de %8.5 gibi bir enflasyona sahip olabilecekken %61.1 ile yaşamak zorunda kalıyor. Varsa buna inanan, yolu açık olsun.