ABD’nin Doğu Akdeniz açıklamasını nasıl tartmalı?

Abone Ol
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesinden çekildiğine dair gayriresmi yazıda ABD’nin projeden çekilmesine gerekçe olarak çevresel, ekonomik ve jeopolitik nedenler sıralanmış. Geçtiğimiz hafta Amerikan Dışişleri’nin Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesinden çekildiğini gayri resmi bir yazı (non-paper) ile Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne (GKRK) ilettiği haberi, Yunan basınına bomba gibi düştü. İletinin şekli ve zamanlaması açısından sorulacak çok soru var. Söz konusu yazıda, ABD’nin projeden çekilmesine gerekçe olarak çevresel, ekonomik ve jeopolitik nedenler sıralanmış. İklim değişikliğiyle mücadele etme hedefini tutturabilmek bakımından yenilebilir enerji kaynaklarına yönelmeyi tercih ettiğini belirten Washington’ın, bu tercihinde projenin ekonomik maliyeti sebebiyle uygulanabilir olmayışı ve bölgede yol açtığı siyasi gerilimin de etkili olduğu anlaşılıyor. Aslına bakarsanız, boru hattı projesinin gerçekleşmesine öteden beri ihtimal verilmiyordu. 2020’nin Ocak ayında, Yunanistan, İsrail ve GKRK’nin altına imza koyduğu proje, tamamlandığı takdirde dünyanın en uzun (1990km.), en derin ve en maliyetli (yaklaşık 7 milyar euro) boru hattı olacaktı. Doğalgaz fiyatlarının inişli çıkışlı seyri bu projeyi pratikte rafa kaldırmıştı bile. İsrail başta olmak üzere, proje ortaklarının doğalgazı Mısır’daki LNG terminallerine ulaştıracak alternatif boru hattı seçeneklerini devreye sokmaları, bu yönde imzalanan anlaşmalar bunun belki de en net göstergesiydi. Öyleyse, teknik açıdan sorunlu, ekonomik maliyeti yüksek olan projenin gölge hamisi konumundaki ABD neden durup dururken aslında malumun ilanı olan bu açıklamayı yapma ihtiyacı duydu? İlk etapta akla makul gelen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin adanın doğal kaynakları üzerindeki haklarını göz ardı ettiğinden ötürü projeye karşı çıkan ve aynı zamanda Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kendisine hasım bir güç ekseni olarak algılayan Türkiye’nin endişelerini gidermek. Böylelikle hem bölgede gerilimin tırmanmasının hem de uzun vadede Türkiye’nin batıdan daha fazla uzaklaşmasının önüne geçilebileceği hesap edilmiş olabilir. Bu açıdan, TRT World Kanalı’nda -ortalığı karıştıran o gayriresmi yazıyla neredeyse eşzamanlı- yayınlanan belgeselde, projeyi ekonomik yönden eleştiren Beyaz Saray’ın Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein’in bölgesel işbirliği, güvenlik ve istikrarın önemine yaptığı vurgu ve bu bağlamda Türkiye’nin bölgesel işbirliği ağına dâhil olması gerektiğine ilişkin yorumları bu yönde bir tavır değişikliğini destekliyor. Öte taraftan, Amerikan Dışişleri’nin Hochstein’in yorumlarına sahip çıkmaması da ilginç. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Yunan basınına e-posta üzerinden yaptığı değerlendirmede, “Hochstein’in kendi kişisel görüşlerini paylaştığını,” ABD’nin ise “Yunanistan üzerinden Avrupa’ya uzanan enerji bağlantılarının güçlendirilmesini tamamıyla desteklediğini ve bunun en efektif yolu olmasından ötürü, odağını elektrik bağlantı hatlarına kaydırdığını” belirtmiş. Yunan tarafını yatıştırmayı amaçlayan açıklamaları, sakarca yapılmış bir diplomatik hamlenin hasarını onarma girişimi şeklinde okumak da mümkün. Her halükârda, gelişmelerin uzun zamandır Doğu Akdeniz’de ibrenin Yunanistan lehine dönmesinden rahatsızlık duyan Türk tarafını memnun ettiği ortada. Tavır değişikliği Ankara’ya gerek ABD gerekse İsrail ile ilişkileri geliştirmesi için bir fırsat penceresi de sunuyor. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog’un Türkiye’yi ziyaret edebileceğine ilişkin beyanatı, Ankara’nın bu yönde temaslara ağırlık verdiğini gösteriyor.
Öte taraftan, Amerikan Dışişleri’nin, Beyaz Saray Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein’in yorumlarına sahip çıkmaması da ilginç.
Aslında enerji işbirliği dosyası, Türkiye ile İsrail arasında 2016 Normalleşme Anlaşması ertesinde her iki tarafın kamuoyundan tepki çekmeden, ikili ilişkilerin rahatça geliştirilebileceği ılımlı bir konu olarak ön plana çıkarılmıştı. Hatta Mavi Marmara Olayı ertesi, iki ülke arasında kurulan ilk üst düzey temas, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak ile İsrailli mevkidaşı Yuval Steinitz arasında gerçekleşmişti. İsrail gazının boru hattı ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanmasının en verimli seçenek olduğu üzerinde mutabık olunmasına karşın, hem ekonomik maliyet ama en çok da Kıbrıs meselesinin atın önündeki araba olması sebebiyle enerji işbirliği konusu rafa kaldırılmıştı. Çok geçmeden başka konulardan iki ülkenin arası yine açılmıştı zaten. Bugüne gelirsek, enerji işbirliği konusunda benzer koşulların hala geçerli olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kıbrıs konusu mucizevi bir şekilde çözüme kavuşturulamadığı-veya hokus pokusla bypass edilemediği- takdirde ne boru hattı projesinin gerçekleşmesi ne de Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na Türkiye’nin katılımını mümkün görünmüyor. Öte yandan, İsrail tarafı sıklıkla, Ankara ile ilişkilerini düzeltmek istediğini ancak bunun başka ülkelerle ilişkilerini bozma pahasına gerçekleşmeyeceğinin altını çiziyor. Hochstein’in belgeselde vurguladığı üzere, Doğu Akdeniz’deki boru hattı projesi öteden beri ekonomik olmaktan ziyade, siyasi yönü öne çıkan bir projeydi. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin kötülediği bir arka planda, Doğu Akdeniz ve çevresinde enerji kaynaklarının keşfedilmesine paralel, İsrail, GKRK ve Yunanistan arasında başlayan enerji işbirliği yeni ortakların katılımıyla büyüdü. Zaman içinde, siyasi ve stratejik ortaklığın pekiştiği kurumsal bir nitelik kazandı. 2020 ortası itibariyle Doğu Akdeniz Gaz Forumu artık Kahire merkezli uluslararası bir örgüt olarak kabul ediliyordu. Ağustos 2020’de Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması anlaşmasını, 2021 Nisan ayında Yunanistan, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasını, benzer şekilde İsrail ile Yunanistan arasında imzalanan rekor bütçeli askeri işbirliği ve savunma anlaşmasını mümkün kılan, teşvik eden, sürecin ta kendisiydi. Bugün Birleşik Arap Emirlikleri’nün statüsü belirsizliğini korusa da, ABD ve AB’nin gözlemci olarak katıldığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Yunanistan, GKRK, Fransa, İtalya, Ürdün, Mısır, İsrail ve Filistin’i aynı platformda bir araya getirdi. Ve bu bakımdan geriye dönüp bakıldığında Doğu Akdeniz Boru Hattı projesi belki de misyonunu bir ölçüde tamamladı.
Tüm bu gelişmeler, geçtiğimiz 10-12 yıl içinde, Türkiye’nin izlemekte ısrar ettiği tartışmalı dış politika çizgisinin rakiplerine alan açması neticesinde gerçekleşti.
Tüm bu gelişmeler, geçtiğimiz 10-12 yıl içinde, Türkiye’nin izlemekte ısrar ettiği tartışmalı dış politika çizgisinin rakiplerine alan açması neticesinde gerçekleşti. Kayıplar belki tümüyle telafi edilemeyecek. Ancak ülkenin jeopolitik öneminin bu kez gerçekçi bir şekilde tartılması ve diplomatik bağlarının onarılması suretiyle, Türkiye’nin bölgedeki çekim gücünü zaman içinde geri kazanması mümkün. Washington’dan gelen işaretler, Çin ile rekabete yoğunlaşmak isteyen ABD’nin Doğu Akdeniz ve çevresindeki müttefikleri arasında göreli istikrar ve barışın sağlanması açısından, Türkiye’nin denkleme dâhil edilmesi gerektiğinin bilincinde olduğunu gösteriyor.