6 saatlik teknolojik felaket
Bu 6 saatlik kesinti bir dijital felaketti. Fakat, açıklandığı gibi basit ve masum bir dijital felaket olmadığını biliyoruz. Bu kötü vakadan, sosyal medya platformlarının dünyaya kanıtladığı en önemli şey, insanların sanal hayatları olmadan, o mecralarda sosyalleşmeden asla var olamayacakları gerçeği.
Birgül Fazlı
Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran ve son dakika haberi olarak gündeme düşen önemli haberlerden biri Facebook, Instagram, WhatsApp’ın çökmesi idi. Bu dev platformun, dünya ile ilişkisi 6 saat gibi uzun sayılabilecek bir süre kesildi.
6 saatlik bir erişilememe durumu, “teknoloji çağında”, göz ardı edilemeyecek kadar uzun bir süre. Sanal hayatlarımızın sessizliğe gömülmesi, dünyadaki her bir bireye maalesef tanımlayamadığımız bir panik yaşattı.
İnsanların işleri aksadı, dış dünya ile iletişimi koptu, belki bazıları kendilerini çaresiz hissetti. Gelir kayıpları oldu, kafalarda büyük kuşkular uyandı. Ama hepimiz bu 6 saatlik kesinti boyunca nefeslerimizi tutarak, içinde bulunduğumuz bu sessizlik halinin bir an önce geçmesini bekledik.
Bu 6 saat sessizliğe gömülmenin küresel ekonomideki kaybı an itibari ile, 1,1 milyar dolar üzerinde. Borsa kayıpları 49 milyar dolar, Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg’in kişisel servetinin kaybı ise 6 milyar dolar üzerinde oldu. Tekrarlanacak olan benzer, uzun süreli bir kesintinin, küresel ekonomiyi ne kadar aksatabileceğini, 1929 yılı meşhur Dünya ekonomik buhranı gibi bir felaketin yaşanması olasılığının ne kadar yüksek olduğunu düşünelim.
Neredeyse dünya ekonomisini sarsabilecek potansiyelde para ve itibar kaybına yol açan dijital felaketin, basit bir yapılandırma hatasından kaynaklandığını düşünmek zor. Platform çalışır hale geldikten sonra yapılan resmi açıklamadan anladığım, yapılandırma hatası diye açıklanan durumun bu kadar masum olmadığı!
BU DİJİTAL FELAKET MASUM MU?
Neden mi?
Çünkü bu dev şirketler, böylesine bir para kaybının, yapılandırma hatasından kaynaklanmasına asla izin vermezler. Bilişim sektöründe çalışan okuyucularımızın daha iyi bildiği üzere, sistem iyileştirme çalışmaları mutlaka planlanır, kaynaklanabilecek tüm hatalar öngörülür, olası hatalara karşılık tüm tedbirler alınır ve test edilerek yapılır. Testten geçemeyen hiçbir iyileştirme çalışması gündeme alınmaz. Olabilecek problemlerin gözden kaçma imkânı yoktur. Kaldı ki, bu şirketler kuruldukları günden günümüze kadar, bu kadar uzun süre kesintide kalmamıştır. Sıfır hata ile çalışan ve hiç kesintiye uğramayacak şekilde tasarlanan bu alt yapılarda bir anda oluşan hatalar olmaz.
Bu 6 saatlik kesinti bir dijital felaketti. Fakat, açıklandığı gibi basit ve masum bir dijital felaket olmadığını biliyoruz. Bu kötü vakadan, sosyal medya platformlarının dünyaya kanıtladığı en önemli şey, insanların sanal hayatları olmadan, o mecralarda sosyalleşmeden asla var olamayacakları gerçeği.
Son dijital felaket, insanların sosyal mecralara, ağlara ne kadar bağımlı olduklarının testi olmuş gibi. Belki de felaket bunun testi oldu.
Peki buraya nasıl geldik?
İnsanlar teknoloji çağında nasıl bağımlı hale geldiler bu sosyal ağlara?
Bugün teknoloji nedir diye sorduğumuzda bir çoğumuzun aklına ilk sosyal medya geliyor. Sosyal medya, teknolojinin kendisi değil ama sonuçlarından birisidir.
1980’li yılların sonuna doğru hayatımıza giren dünyayı saran bu sanal ağın kronolojisine kısaca bir göz atıp gelişimini hatırlayalım.
SOSYAL MEDYA, BÜYÜK BİR ÖRGÜTLÜ GÜÇ OLABİLİR Mİ?
McKinsey Global Institute Başkanı Richard Dobbs’un, 2016 yılında, Türkiye’de verdiği konferansında, üzerine dikkat çektiği ve dünyada kabul edilmiş en çarpıcı istatistiklerden biri olan, dijital hayatlarla değişen dünyayı anlattığı örneklerinden birini aktarmak isterim.
Dünyada, telefonun icadından itibaren, 50 milyon kullanıcıya erişmesi 75 yıl, radyonun 38 yıl, televizyonun ise 13 yıl sürmüştür.
İnternetin ortaya çıkması ile birlikte bunun 50 milyon kullanıcıya erişme süresi 3 yıl, Facebook’ın 1 yıl, Twitter’ın 9 ay, AngryBird’ün ise 35 gün sürmüştür.
İnternetin hayatımıza girmesi ile beraber, sosyal medya aktivitelerinin, hızlı bir dinamikle amacına ulaştığını söyleyebiliriz.
Ülkemizde, internete erişim sağlayabilen her bireyin 1’den fazla sosyal medya hesabı olduğunu düşünürsek, “uluslar üstü ” olan bu sanal güçlerin, dev etkilerini de anlamış oluruz. Buna, sadece Türkiye’deki sosyal medya kullanıcı sayısının bir önceki yıla oranla yüzde 11 civarında arttığını eklersek, 2021 yılı itibariyle sosyal medya kullanıcı sayısının 60 milyonun üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu kullanıcı kitlesi, Avrupa Birliği ülkelerinden olan Almanya, Fransa ve İtalya dışında kalan, tüm diğer ülkelerin nüfusuna neredeyse eşdeğer bir güçtür.
Sosyal medyanın etkileri, her bir kültür için değişkenlik gösterdiği gibi, küresel olarak en önemli etkisi artık toplumları mobilize edebilme gücüdür. Bir lider etkisi yaratabilir, insanlar kendi özgür iradeleri ile kendilerini ifade edebilirler. Gündem değiştirebilir, gündem oluşturabilir. Kamuoyu etkisi çok yüksektir.
Hatırlarsanız, Arap Baharı’nda, Tunus hükümeti dünyada bu hareketin destek bulmaması için, Doğu Akdeniz altından geçen Internet omurga bağlantısını kesmiş ve ülkemizde de uzun süre hissedilen internet erişimi kesintisi yaşanmıştı. Aynı şekilde Rusya’nın, Ukrayna’yı işgalinde, halk sesini internet üzerinden dünyada duyurabilmişti. Örgütlü olma potansiyeli olan her aktivist hareket sosyal medya ile büyük yankı bulmaktadır. Bir durumun sosyal medyada “TrendTopic” olması, onun ses getirdiğini ve dikkat çektiğini gösterir. Sosyal medyanın emojilerle ifade edilen, ortak bir dili oluştu. Siyasete yön verdi, pandemi döneminde, dünyaya açılan tek kapımız oldu.
Tüm sosyal ağlarının ana amacı daha çok paylaşımdır ve temel noktası ortak veri havuzundaki tüm bilgilerin belli bir algoritma ile işlenmesidir. İşlenen ve sınıflanan bu veriler kültürler arası etkileşimleri belirler, davranışsal veri olarak yeniden hayatımıza girer. Alışveriş alışkanlıklarımızdan, siyasi tercihlerimize kadar birçok seçimimize yön verir.
Dünya acaba yeni yüzyılında teknolojik savaşlarıyla “dijital kapitalizm” çağını mı yaşıyor?
Bütün bunlar bizi hem nesneleştiriyor hem de özneleştiriyor. Sosyolojinin artık en önemli araştırma konularından biri haline gelen bu uçsuz bucaksız sanal alemimiz ve onun yaratıcıları Facebook, Twitter, Instagram, WhatsApp gibi nicelerinden oluşan hayatlarımız olmasa ne yaparız bir düşünelim. Görünen, teknolojinin dokunduğu hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı…
Bu yüzden 6 saat süren dijital felaketin de masum bir kaza olmadığını düşünmekte fayda var..
Bunlar da ilginizi çekebilir