Safari ve Ayurveda

Abone Ol
Bu filler hakikaten pek sevimli hayvanlar, hiçbir şey yapmasalar da mevcudiyetleri bile sizi mutlu etmeye yetiyor. Böylece arabadan hiç inmeden, filleri de en az rahatsız edecek şekilde onları doğal ortamlarında görme fırsatı buldum. Sri Lanka’da fillerle yapılacak birkaç etkinlik var ama önce yapmadığımı sebebiyle birlikte kısaca anlatmak istiyorum. Mango kabuklarıyla fil yıkamak, bu cesametinden daha sevimli hayvanı beslemek hatta onunla çeşitli oyunlar oynamak mümkün. Siz onu yıkarken o da hortumuyla size su fırlatıyor, aranızda ancak masal kitaplarında görülebilecek -güya- bir dostluk ilişkisi kuruluyor. İyi de öncesinde bin bir eziyetle terbiye ettikleri, ehlileştirdikleri fili ayaklarından yere zincirliyorlar. Bunu bile bile fillerle zaman geçirmek istemedim, böyle bir şey beni mutlu etmez, aksine onun çaresizliğinin beni çok üzeceğini biliyorum. Ama filleri görmek için Kaudulla Milli Parkında bir safariye gittim, bahsetmeye değer. Aslında Minneria’daki milli parka gidecektim ama Allah’ın belası bir orman yangını yüzlerce futbol sahası büyüklüğündeki bir alanı küle çevirmiş. Kaçabilen hayvanlar kaçmışlar ama başta sürüngenler olmak üzere… Dönerken o kül ormanlarının arasından geçtiğim için o kadar üzüldüm ki, şimdi yazarken o küller yeniden üstüme uçuşuyormuş gidi hissediyorum. Her yanı açık bir cipe biniyor ve ormanların içinden geçerek filleri görmeye gidiyorsunuz. Bazen, ne yapılırsa yapılsın ormandan çıkmayan filleri görmek mümkün olmuyormuş ama benim talihim yaver gitti, sanırım etrafta ne kadar fil varsa önümden geçti. Hele bunlardan birinde bir fil kolonisi ormandan çıkıp su içmeye göle yürüdüler ki görülmeye değerdi. Başta koloninin reisi en büyük fil, arkasında diğer filler, yavruları aralarına almışlar, suya gidiyorlar. Bizim şoför de hayli uyanık bir adam çıktı, herkes ileri giderken biz geri geri gittik. Meğer gözüne kestirdiği koloninin önümüzden adeta bir geçit töreni yapacağını fark etmiş, bizi ona yetiştirmeye çalıştı. Bu filler hakikaten pek sevimli hayvanlar, hiçbir şey yapmasalar da mevcudiyetleri bile sizi mutlu etmeye yetiyor. Böylece arabadan hiç inmeden, filleri de en az rahatsız edecek şekilde onları doğal ortamlarında görme fırsatı buldum. Fillerin ayağıyla otları yolduğunu, sonra hortumlarıyla iyice silkeleyerek tozdan topraktan arındırdığını ve ardından yediklerini mesela bu safaride öğrendim. Şoförlerin fillere ciddi bir ilgi gösterdiğini görmek beni mutlu etti. Mesela, bir fil kolonisi ormandan suya gidecek ama arada cipler var. Bir bakıyorsunuz hemen onlara yol açmışlar, motorlar susturulmuş. Filler de herhalde “bu aklıevveller neden buraya geliyorlar,” diye düşünerek aramızdan geçip gidiyorlar. Gene de bu fil hakikaten tuhaf bir hayvan, bu cüsseye bunca sevimliliği nasıl sığdırmışlar insan hayret ediyor.
Benimki biraz rüyasında Hazreti Peygamber’e “şefaat” diyeceğine “seyahat ya Resulullah!” dediği için ömrü yollarda geçen Evliya Çelebi’ye benzedi, bir leylek seyahatin kapılarını açtığına göre, benim gibi yüzlercesini bir arada görenin başına ne gelir bilemem artık.
Talihim yaver gitti, demiştim ya, bu talihlilik hâli sadece fillerden ibaret değil. Bir kartal gördüm ağaç dalında, bufalo sürüsü, çeşit çeşit kuşlar, ağzını açmış bekleyen bir timsah, maymunlar, tavuskuşları… Üstümden bir leylek sürüsü uçuverdi. Şimdi malum “leyleği havada görmek” iyi bir şeydir, yeni seyahatleri müjdeler. Ama benimki biraz rüyasında Hazreti Peygamber’e “şefaat” diyeceğine “seyahat ya Resulullah!” dediği için ömrü yollarda geçen Evliya Çelebi’ye benzedi, bir leylek seyahatin kapılarını açtığına göre, benim gibi yüzlercesini bir arada görenin başına ne gelir bilemem artık. Ha bu arada gördüğüm birbirinden mühim ağaçları hiç saymıyorum -zaten, ağaç işinden ben hiç anlamıyorum. Ama size bir bilgi vereyim; timsahların vücut ısıları çok yüksek olurmuş, o yüzden ağızlarını açıp beklerlermiş ki ısı dengelensin. David Attenborough, hadi kardeşim… Safariden sonra soluğu önce duşta sonra ayurveda masajında aldım. Ayurvedacıların aynı zamanda doktor olduğunu söylüyorlar, öyle mi değil mi bilemem ama bu masaj da yaptırılası bir şey. Otuz sekiz farklı kök ve bitkiden yaptıkları yağla sizi iyi bir ovuyorlar. Arkasından buhar odasına giriyorsunuz, sizden başka odada bazı yeşillikler olduğu için kendinizi bir tencerede pişiyor gibi hissetseniz de bu iyi geliyormuş, iyileştirici özelliği olan yağ bu sayede gözeneklerinizden içeri nüfuz ediyormuş. Girdim tabii ben de yirmi dakika olmasa da durabildiğim kadar durdum. Çıkışta da “baharat çayı” ikram ediyorlar. İnsan sağlıktan ölür bu ayurveda masajında ama merak etmeyin hiçbir şey olmuyor. Bizim ayurvedacı ile kaldığım Cinnamon Village oteli karşılıklı, çıkıp otele girdim. Bu da pek güzel bir otel ama ben otel anlatmadığım için geniş bahçesinde tesadüfen gördüğüm maymunlarla kuşların güzelliğini hatırlatmakla yetineyim.