2024 Seçimleri Sonrası İmkanlar ve Duyulmayanları Duymak
2024 Seçimleri sonucunda tablo Türkiye’nin uzun zamandır görmediği kadar renkli bir hale geldi. Bu renkli olma hali bize ne ifade ediyor ona bakarken bu değişimin kalıcı hale gelmesinin ne gibi ön şartlara bağlı olduğuna gelin hep birlikte bakalım. Bununla birlikte dünyada olan bir tartışmaya demokrasinin geleceğine de birlikte göz atalım.
2023 Genel Seçimleri ve Sonrasındaki Tablo
2023 genel seçimleri sonucunda Türkiye’de çok önemli bir kesim siyaseten “beklentisiz” olma haline girdi. Bu hali en iyi şekilde okuyabileceğimiz veri ise seçime katılım oranlarında kendini gösterdi. Türkiye’de uzun zamandır seçime katılım oranları bu kadar düşmemişti. 2024 yerel seçimlerine katılım oranı %78,11 oldu ve bu Türkiye tarihinde 47 yıldırgörülmemiş bir şekilde düşüktü. Burada genel seçimlere giderken yaşadığımız bu çok önemli bir seçim ve “her şeyi belirleyecek” söyleminin etkili olduğunu görmemiz gerek. Gerek hükümet kanadı gerekse muhalefet 2023 seçimlerinin süreç olarak Türkiye’de nasıl bir kritik eşikte olunduğunu söyledi. Gerçekten de ülke 100.yılını tamamlarken ve yeni bir yüzyıla girerken çok kritik bir eşikteydi. Türkiye dışında dünyanın da gözü 2023 genel seçimlerindeydi desek abartı olmaz. Zira bu seçimler demokrasi ile otokrasinin arasında bir seçim olarak görülmekte ve bir başarı kazanılması halinde demokrasi adına başka bir şeyler söylemenin mümkün olduğunu gösterecekti. Ancak temel sorun seçim sürecinde insanların kaygılarını, dertlerini ve ne istediklerini anlamaktan uzak bir noktada kaldı. Daha açık söylemek gerekirse muhalefet sistemsel bir dönüşüm için fırsat olarak bu seçimleri gördü ve hükümetin getirmiş olduğu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hükümet tarafından da “sürdürülemez” bir noktada olduğuna inandı. Durum bu olunca söylemler ve ana hat da bu noktadan çizildi. Muhalefet 2023 genel seçimlerine hükümet sistemini nasıl değiştireceğini anlatmaya odaklı bir şekilde seçim kampanyasını yürüttü. Burada halkın bu sistemden nasıl rahatsız olduğu konusu insanların şikayetlerine indirgendi ve onların ne istediği sağlıklı bir şekilde incelenmedi. Burada tartışmaların sıralama olarak yanlış ilerlediğini söyleyen çok fazla görünür kamusal aktör de oldu. Seçimlere giderken adayın kim olduğunu, kadrosunun kimlerden oluşacağını belirleyerek ve bu belli olmuş aday kadro kombinasyonunun üzerine bir sistem tartışması yürütülse bu tartışmaya ülkenin çeşitliliğine uygun bir katılım modeli de eklemlenerek vatandaşla birlikte bir inşa süreci yürütülse başka bir sonuçtan bahsetmek mümkün olabilirdi. Ancak bunun yerine sistemsel tartışmalara odaklanıldı ve bu tartışmalar Türkiye’nin kimliksel geçmişlerine, mahallelerine tam karşılık verecek bir masa dizayn edilerek tartışma elit bir zemine sıkıştırıldı. Adaylık tartışması ise önemsiz bir hale indirgendi. Burada bu hamlenin yapılma gerekçesi adayın kim olduğundan bağımsız olarak Erdoğan’ın kaybedeceğine olan inancın ağır basması durumu değiştirmişti. Çünkü anketlere göre Erdoğan’dan memnun olmama durumu artıyor bir önceki yerel seçimlerde CHP’ye olan kredi verme durumunun artması bir fırsat aralığı olarak görülmüştü. Bunlara bugünden yanlış demek oldukça kolayken o dönemden yanlış olduğunu söylemek cesaret isteyen bir pozisyon almak demekti. Bu cesaret isteyen pozisyonlanmayı almayan insanlar yok değillerdi. Ancak onların sesleri ve yaratmak istedikleri tartışma zemini uzun bir dönem görmezden gelindi. Bana göre en temel hata burada yapıldı. Köklü bir değişimi açığa çıkaracak bir dönemde en kritik dediğiniz seçimde ortaya organik olarak çıkan bir tartışma zeminini görmezden gelmek ve bu tartışmayı ötelemek oldukça kritik bir hataydı. Peki bu hata neden yapıldı? Gerekçesi en temelde bu tartışmanın önemsiz olduğuna olan inançtı. Evet anketler ve memnuniyet durumları Erdoğan’ın gidebileceğini insanların ondan vazgeçebileceğini gösteriyordu ancak yerin ikame edeceği adaya dair bir şey söylemiyordu. Ya da söyleyemiyor muydu? Burada bunu bugünden yorumlamanın ötesinde bir şey yapmalıyız ve o dönem bu tartışmanın olmasına izin verilmediğini görmemiz gerekiyor. Bu tartışma yapılmış olsa ve insanların süreçlere katılımı artırarak onların fikirlerinin alındığı bir model kurmak bir lüks değildi. Tercih edilmedi. Bu tercih edilmeme durumunu gören vatandaşlar gerek kendi seslerini duyurabilecekleri araçlara sahip olamamasından gerekse kamusal bir alan olmayışından dolayı görülmedi ve bunun yerine analizler ve varsayımlar öne geçti. Burada yeterli araçlara sahip olmayan vatandaşların sahip olduğu oy ise durumu gözler önüne serdi. Adaylaşma süreci yanlış yürütülmüşü ve bunun sonuçları kritik olarak görülen ve oldukça önem verilen bir seçimin ikinci tura kalmasıyla sonuçlandı. Ama etkileri bununla sınırlı kalmadı ilk turdan sonra kamusal alan yetersizliğinin ve açık tartışma araçlarının olmayışının bir etkisini daha gördük. Sesi duyulmayan halkın oy tercihleri üzerinden hızlıca bir ikinci tur organizasyonu yapıldı ve bu organizasyonun kendini göstereceği bir zaman olmadığı atlanarak ikinci tura gidildi. Sonucun ortada olduğunu düşündüğüm için sonrasında insanlar üzerinde olan etkisine ve bizi yerel seçimlere getiren sürece odaklanmanın daha sağlıklı olacağına inanıyorum.
2024’e Giderken
Genel seçimler sonrasında muhalefetin yürüttüğü süreçlere dahil olamayan ancak değişim isteyen insanların hızlı bir soğumasına şahit olduk. Adeta toplumsal bir uzaklaşma hali insanlar üzerinde hızla görüldü. Seçim sonrasında siyasi elitlerin hesap vermesi insanların bu soğuma süreçlerinde belki ateşlerini düşürecek ve farklı bir tablo ortaya koyacaktı. Ancak bu sadece CHP’de olan ve CHP’den bu konuya ilişkin yorumların yükseldiği bir tabloyu bizlere getirdi. Ne iyi parti,ne de masada yer alan diğer partilerin sorumluluk almadıkları ve suçlama bazlı yürüttükleri bir dönemde CHP’nin içinden çıkan seslerin bir iç hesaplaşmada öne çıkması kimsenin gözünden kaçmadı. Burada bir cesaret gösterme gerekliliği vardı. Bu gerekliliği yerine getiren parti olarak CHP’nin yaşadığı süreçte insanları umutlandıran unsurlar olduğu kadar onların umutlarını daha doğrusu inançlarını sorgulayan olaylar da yaşandı. Demokrasi yoluyla sandıkta otokrasiyi yenmeyi vaat eden bir liderin parti içerisinde demokrasinin gereğini yerine getirme, hesap verme ve sonuçları kabul etme konularında yaşadıkları sıkıntıları görmek çok fazla insanın özellikle gençlerin inançlarını kıran bir unsur oldu. Ancak günün sonunda bir değişim yaşandı ve değişimin gerekliliğini vurgulayan figürler bu iç hesaplaşmada öne çıktı. Yerelseçimlere giderken bunu yapabilme cesareti gösteren bir parti ve sonucun nedenini başka yerlerde arayan partiler arasında net bir ayrım olduğu herkes tarafından görüldü. Ancak yerel seçimlerde tek unsur bu da değildi. Kendilerini bu kutuplaşmış ve sıkışmış siyaset içerisinde ifade etmenin bir yolunu daha görenler ve deneyenler oldu. Sandığa gitmeyerek tepkilerini gösteren ve bu tepkileriyle aslında yerel seçimleri de etkileyen önemli bir kesim oldu. Siyaset topluma imkanlar vermediğinde ya da veremediğinde insanlar kendi imkanlarını yaratırlar. Burada da yaşanan aslında buydu. Hükümeti desteklemiş ve onla bir bağ kurmuş bir seçmen grubu var olan durumdan memnuniyetsizliğini elinde alan kalmasa bile sandıkta göstermiş oldu. Bu da 2024 yerel seçimler tablosunun ortaya çıkmasında oldukça önemli oldu.
Genç demokrasilerin oturması zaman alır ve kimi zaman bu genç demokrasiler kriz yaşar ancak en önemli şey demokrasilerin içinde yaşayan insanlara her zaman ikinci şansı vermesi ve onların toparlanabilmesi imkanını vatandaşlarına tanımasıdır. Türkiye demokrasisi de ne kadar geçmişe dayansa da en nihayetinde 150-200 yıllık bir geçmişe sahip. Çok partili hayattan sınırı çekenler içinse 74 yaşında olan bir demokrasiden bahsediyoruz. Türkiye demokrasisi bir kriz içerisindeydi ve bu krizi aşmanın en azından nefes almanın bir yolunu buldu.
2024 sonrası ne olmalı?
2024 sonrası CHP uzun bir aradan sonra sandıktan birinci parti olarak çıktı. Vatandaşların yarısından fazlasının yaşadığı şehirleri yönetme hakkını kazandı. Peki ne yapmalı? Bu seçimden sonra kamusal alan eksikliğini gidermek adına çok önemli bir fırsat var. Bugüne kadar süreçlere oldukça kısıtlı bir şekilde katıalabilen hatta katılmayan kitleleri çeşitli araçlarla yönetim süreçlerine dahil etmek bu belediyelerin ve kazanılan seçimin oluşturduğu etkiyi daha da katlayacaktır. Eriyen sivil siyaset ve sivil toplum için bu bir fırsat aralığı ve bu iyi kullanıldığı takdirde uzun zamandır insanların hasret kaldığı “dinleniyor olma” hali sağlanacaktır. Bunun için belediyelerin stratejik planlama dönemleri oldukça uygun bir imkansağlamakta. Belediyeler önlerindeki beş yıllık faaliyetleri ve yapacaklarını planlayacakları 6 aylık bir dönem geçirecekler ve buna stratejik planlama diyoruz. Bugüne kadar bu süreçlerin Türkiye’de oldukça formalite olarak görülüyor olması ve nadir belediyeler tarafından kullanılıyor olması da cabası. Bu çok kullanılmayan süreçler sayesinde insanlar verdikleri oyların onlara nasıl geri döndüğü oldukça hızlı bir şekilde alacaktır. Üstelik icraat döneminin daha başında böylesine bir imkân tanınması insanların sonrasında gerçekleşecek icraatçı dönem için de önemli bir teminat olacaktır. Umarım bu anlamda Türkiye’nin daha iyi bir yönetimin mümkün olduğunu kanıtlayacak belediyeler ve başkanlar görebiliriz. Dünyada yaşanan demokrasi ölüyor mu tartışmasına da burada değinmemiz mümkün. Demokrasinin geleceği konusunda uluslararası toplum uzun bir süredir bir tartışma içerisinde tartışmanın en önemli ayağını ise demokratik yönetimler insanlar için daha iyi bir yaşam vadediyor mu etmiyor mu sorusu oluşturuyor. Burada demokrasiden beklentiyi de iyi oturtmak gerekiyor aslında. Demokrasi iyi yönetimlerin geleceğini garanti etmez ancak korkunç yönetimleri engeller. Seçme imkânı aslında her zaman en iyi olanın geleceği anlamına gelmez ancak daha çok söz hakkı, daha çok dahil olma imkanıyla birlikte “daha kötü olanın” önüne geçmeyi sağlar. Bu dönemde belediyelerin demokratik süreçleri daha sık bir şekilde işletmesi de aslında bunu gösterecektir. İnsanlar belki de hayatlarının en iyi yönetimlerini ya da en güzel dönemlerini yaşamayacaklardır. Ancak korkunç ve baskı altında bir yönetimden kesinlikle daha iyi yaşayabileceklerini göreceklerdir. Bu da başlı başına önemli bir kazanım olacaktır. Demokratik katılım süreçleri ve planlam dönemlerinin nasıl daha iyi yönetilebileceğini ise devam eden yazılarda detaylı bir şekilde ele almaya gayret edeceğim.