2023’e doğru İngiltere notları: Noel’in tadı yok

Abone Ol
Noel’e az bir zaman kala kutuplardan kopup gelen soğuk hava dalgası ve İngiltere’de ısınma sorunu çeken pek çok ailenin cebini yakacak. Yeni seneden kimse pek umutlu olmasa da koşulların iktidar değişikliğinin taşlarını döşediğini söyleyebiliriz.

Loading...

2022’nin İngiltere için pek parlak bir sene olduğu söylenemez. Manşetlerden inmeyen siyasi skandallar, toplu istifalar, Muhafazakâr Parti içinde yineleyen başbakanlık seçimi ve tüm bunların üzerine bir de Kraliçe’nin ölümü, uluslararası konjonktürün zaten yeterince türbülanslı ve öngörülemez seyrettiği bir dönemde, güven ve istikrar arayışındaki İngilizler açısından sindirmesi zor gelişmelerdi. Dile kolay, On Numara (başbakanlık konutu) bir yıl içinde üçüncü başbakanı ağırlıyor. Ekim ayından bu yana, siyasi ve ekonomik istikrarı yeniden tesis etme görevi ülkenin ilk Asya kökenli, Hintli başbakanı Rishi Sunak’ın omuzlarında. Sunak’tan bir nevi imkânsızı başarması bekleniyor. Zira, Muhafazakâr Parti’nin popülaritesinde 12 senedir iktidarda olmanın getirdiği olağan bir yıpranma söz konusu. Parti içinde son yıllarda giderek derinleşen kutuplaşmanın yanı sıra, patlak veren taciz ve yolsuzluk skandalları seçmen nezdinde partinin ahlaki duruşunu zedeledi. Ukrayna’da devam eden savaşın ve Brexit kararının olumsuz etkileri altında iyice kötüleyen ekonomik koşulların faturası doğal olarak Muhafazakâr Parti’ye kesiliyor. Sunak’ın Maliye Bakanı olarak görevlendirdiği Jeremy Hunt, kısa ve uzun dönem için farklı politikalar içeren ekonomi planını Kasım sonu açıklamıştı. Paketin ilk yarısı, kurumlar vergisinde artış, enerji şirketlerine getirilen ek vergiler, enerji faturalarını ödemekte zorlanan hane halkları, okul, hastane ve bakımevlerine ödenek desteği içerirken, 2025 sonrası dönem içinse harcamalarda kesintiye gidilmesini öngörüyor. Genel seçimlerin 2025 başı gibi düzenlenecek olduğu düşünülürse, Hunt’ın ekonomi politikası seçimlere dek Muhafazakâr Parti’nin karşı karşıya olduğu oy kaymasını bir nebze de olsa geri çevirmeyi hedefliyor. Ancak 50 milyar sterlinlik bütçe açığını kapatmaya yönelik kemer sıkma politikasıyla, seçmeni memnun etme arasında denge kurmak kolay değil. AB İLE ENTEGRASYONDA İSVİÇRE MODELİ İNGİLTERE İÇİN UYGUN MU? İşte geçtiğimiz hafta, Maliye Bakanı’nın AB ile ticarette İsviçre modeli tartışmasını yeniden dolaşıma sokması biraz da bu çıkış yolu arayışından kaynaklı. Hunt, partisini Brexit’in AB ülkeleriyle ticarette yarattığı dezavantajların giderilmesine ilişkin harekete geçmeye, AB’ye geri dönmeden mümkün olan ara yolların denenmesine teşvik etmeye çalışıyor. Araştırmaların ortaya koyduğu üzere, pandemi sonrası diğer gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde görülen toparlanma süreci İngiltere için geçerli değil. Bu durum, vaat edilenin aksine Brexit’in İngiltere’nin ticarette rekabet gücünü azalttığını gösteriyor. İsviçre modeli AB’ye tam üyelik hedefine alternatif sunulan seçeneklerden. AB üyesi olmayan İsviçre, ortak pazara erişim hakkına sahip. Aynı zamanda AB ülkeleri ile İsviçre arasında mal ve kişilerin serbest dolaşım hakkı mevcut. Doğan anlaşmazlıkların çözümünde AB hukuku işletiliyor. Öte yandan, AB bütçesine katkıda bulunan İsviçre, karar alma sürecinin dışında kalıyor. Bu açıdan bakıldığında, İsviçre modelinin “egemenlik” konusundaki hassasiyetleri malum Brexit taraftarlarınca kabul edilmesi oldukça zor. Ancak mevcut koşulların İngiltere aleyhine işlediği de ortada. En azından AB ülkeleriyle ticarette kalite standartlarının muhafaza edilmesi, denetleme ve bürokratik işlem yükünü azaltmaya fayda sağlayabilir. Financial Times yazarı Martin Wolf’un yazısında fevkalade ifade ettiği üzere hükümetin zaten içinde bulunduğu çukuru daha da derinleştirecek adımlardan kaçınması gerekiyor. Ne yazık ki, Brexit yanlısı seçmeni kaybetme kaygısı gerek Muhafazakâr Parti gerekse İşçi Partisi’nin AB ile ilişkilerde elini kolunu bağlıyor. “KÜRESEL BRİTANYA” TUTMADIYSA “YENİ BRİTANYA” VERELİM Geçtiğimiz hafta, CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısıyla neredeyse eş zamanlı olarak, İşçi Partisi Leeds ve Edinburgh’da düzenlediği etkinliklerle partinin yeni vizyon belgesini açıkladı. “Yeni Britanya” sloganıyla tanıtılan program ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve kültürel sorunların çözümüne ilişkin kapsamlı kurumsal reform ve yeniden yapılandırma vaat ediyor. Sunulan öneriler arasında parlamentonun atanmış vekillerden müteşekkil Lordlar Kamarası’nın lağvedilmesi, yerel yönetimlerinin yetkilerinin artırılması ve İskoçya Parlamentosu’na Erasmus gibi uluslararası programlara katılma hakkı sağlayacak yasal düzenlemeler ve veto hakkı tanınması bulunuyor. İskoçya’nın 2014’deki bağımsızlık referandumunda birliğin muhafaza edilmesi için yoğun bir kampanya yürüten eski Başbakan Gordon Brown’un programın sunumunda bizzat görev alması önemli. Zira, İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, Westminister’ın onayı olmaksızın ikinci bir referanduma gidilmesi için bastırıyor. İskoçya parlamentosunun yetki alanının genişletilmesi bağımsızlık taleplerini yatıştırabileceği gibi, gelecek seçimlerde, İskoç seçmenin desteği İşçi Partisi’ne iktidarın yolunu açabilir.
İngiltere sevimsiz bir Noel’e hazırlanıyor. Evet, başkent Londra ışıl ışıl. Süslemeler gözünüzü alıyor. Turistler şehre akmaya başladı bile. Görünenin ardında ise ciddi bir hayat pahalılığı krizi yaşanıyor.
Bununla birlikte, İşçi Partisi’nin AB’de kalmak istemelerine rağmen Birleşik Krallık’ın bir parçası olarak Brexit kararını tanımak zorunda kalan İskoçların bu konudaki mağduriyetini giderecek bir adım atması kısa vadede mümkün görünmüyor. İşçi Partisi lideri Keir Starmer, AB’ye dönmenin İngiltere’nin mevcut ekonomik sorunlarını çözmeyeceğini, sorunun AB’den çıkışla ilgili değil, AB ile imzalanan Brexit anlaşmasının koşullarından kaynaklı olduğunu savunuyor. Yani burada da muhalefetin iktidar partisinin söylemine sıkışmış olduğunu gözlemliyoruz. NOEL HEDİYESİ GREVLER Bu siyasi arka planda, İngiltere sevimsiz bir Noel’e hazırlanıyor. Evet, başkent Londra ışıl ışıl. Süslemeler gözünüzü alıyor. Turistler şehre akmaya başladı bile. Görünenin ardında ise ciddi bir hayat pahalılığı krizi yaşanıyor. Hükümet 1989’dan bu yana en yoğun grev baskısı altında. Aralık ayı tam da Noel öncesi maaşlarına talep ettikleri zammı alamayan çalışanlar sendikalar aracılığıyla çareyi greve gitmekte arıyor. Demiryolu çalışanları, hemşireler, ambulans şoförleri, posta servisi ve havaalanı çalışanları bu ayın belli günlerinde grev yapacak. Pandeminin zararını telafi etmeye çalışan işletmelerin dört gözle beklediği Noel döneminde grevlerin düzenlenecek olmasının yaratacağı ekonomik hasar bir yana, gündelik hayat ciddi şekilde sekteye uğrayacak. Başbakan Sunak grev hakkını kısıtlayıcı tedbirleri değerlendirirken, kamuoyu yoklamaları ilginç bir olguyu ortaya koyuyor. Anketlere katılanların yarısından fazlası Noel döneminde greve gidilmesinin yaratacağı hasarı kabul etmekle birlikte, belli sektörlerde çalışanların greve gitme gerekçesini haklı ve meşru buluyor. Neden derseniz… Enflasyon son kırk yılın en yüksek seviyesinde yüzde 11’e ulaşmış durumda. Gıda enflasyonu yıllık bazda yüzde 16.4. Bu arada Türkiye’de bu oran yüzde 99 iken, durumu amma abartıyorlar diyebilirsiniz, tabii. (Kaynak OECD). Yine de enerji fiyatlarının öngörülemez tırmanışı karşısında sadece hane halkları ve özel işletmeler değil, örneğin devlet okulları da bütçelerini denkleştirmede zorlanıyor. Yetkililer, öğle yemeği mönülerini değiştirmek zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Öğretmen sendikaları yiyecek bankalarının kurulması gerektiğini tartışıyor. Pek çok kişi hayat pahalılığıyla başa çıkamadığından, Noel harcamalarını kısma yoluna gidiyor. Bu durum marketlerin satışlarına çoktan yansımış bile. Normal şartlarda karlar altında “beyaz bir Noel” kutlamanın Hristiyanlar için özel bir anlamı vardır. Noel’e az bir zaman kala kutuplardan kopup gelen soğuk hava dalgası İngiltere’de ısınma sorunu çeken pek çok ailenin cebini yakacak. Yeni seneden kimse pek umutlu olmasa da koşulların iktidar değişikliğinin taşlarını döşediğini söyleyebiliriz.