2023 seçimlerinin kader planı

Abone Ol
Deprem kader planı olarak değerlendirilemese bile, 2023 seçimleri Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı sisteminin, iktidar ve onun kutuplaştırıcı siyaset biçiminin kader planını belirleyecek bir seçim süreci olacaktır. Bu yazı, normal koşullarda 18 Haziran 2023’de yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimi ile milletvekili genel seçimlerinin 14 Mayıs 2023 tarihinde yenilenmesi konusundaki kararın açıklandığı saatlerde yazıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’de yaptığı toplantı sırasında Anayasa’nın 106.maddesine atıfla aldığı kararı kameralar önünde imzaladı. Arkasından jet hızıyla Resmî Gazete’de kararın yayınlanmasının ardından Yüksek Seçim Kurulu ise yapmış olduğu toplantıda açıklanmış olan 14 Mayıs 2023 tarihinin seçim tarihi olarak belirlendiğini, yani bu tarihin kabul edildiğini açıklamıştır. Yüksek Seçim Kurulu almış olduğu karar ile “seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptırmak” görevini resmi olarak üstlenmiş bulunmaktadır. Sonuç olarak Türkiye resmi olarak seçim sath-ı mailine girmiş bulunmaktadır. Kahramanmaraş ve Hatay merkezli arka arkaya gelen yıkıcı depremlerin gölgesi altında alınmış olan seçimlerin öne çekilerek yenilenmesi kararının uygulanması sürecinde hem iktidar hem de muhalefet kanadının alacağı kararlar kamuoyu gündeminin başlıca konuları olacaktır. Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu seçim tarihinin belirlenmesine ilişkin yaptığı açıklamayı “Türkiye’nin değişime ihtiyacı var” diye yorumladı. Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı seçimine geçilmesinin ardından cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan çoğunlukçu seçim sistemine dayalı yasal çerçeve seçimi kazanmak için hem iktidarı hem de muhalefeti ittifaklara yöneltmektedir. Yine sistemin güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı modeline dayanması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı makamı için sandıktan hangi liderin çıkacağı hem partiler hem kamuoyu açısından en fazla merak edilen konudur. AKP, MHP ve BBP’den oluşan Cumhur İttifakı genişletmek amacıyla Hüdapar ve Yeniden Refah Partisi ile görüşmeler yapıyor. CHP, İYİP, Demokrat Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nden oluşan Millet İttifakı ise 13 aydır çalışmalarını sürdürmektedir. Bu iki ittifak dışında Emek ve Özgürlük İttifakı olarak bilinen 3.İttifak HDP, TİP, EMEP, EHP, TÖP gibi partilerden ve Sosyalist Meclisler Federasyonundan oluşmaktadır. Bu üç ittifakın dışında gerekli sayıda imzayı toplayarak cumhurbaşkanı adayı olarak seçime girmeyi düşünen Muharrem İnce ve Ümit Özdağ gibi bağımsız adaylar bulunmaktadır.
Türkiye’de uzunca bir süredir iktidar kanadı tarafından izlenen kutuplaşma siyasetinin karşısına yapıcı birlik ve beraberlik siyasetine yaslanan muhalefetin daha avantajlı olduğunu açıktır.
Millet İttifakı geçtiğimiz Cuma gününden pazartesi gününe kadar süren en uzun hafta sonunun ardından CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etti. Mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim tarihini açıkladığı toplantı sırasında Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini işaret etti. Daha önce MHP lideri Bahçeli tarafından defalarca Cumhur İttifakı’nın adayının Erdoğan olacağı ilan edilmişti. Sonuçta, bağımsız adaylar dışında iki ittifakın adaylarının belli olduğunu söyleyebiliriz. Millet İttifakı 13 aylık çalışma sürecinde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat belgesi, ortak politikalar belgesi ve 12 maddeden oluşan geçiş süreci yol haritasının temel ilkelerini açıkladı.  Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmasının ardından önümüzdeki günlerde HDP ve HDP’nin içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı ile görüşmelerin yapılması muhtemeldir. Muhalefete seçim kazandıracak tek strateji tek tur-tek aday stratejisidir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması seçmende bir kırgınlık ve güvensizlik duygusu oluşturabileceği için tüm muhalefet bloğunun tek aday etrafında toplanması elzemdir. Süreci hegemonyası altında tutmaya çalışan iktidar kanadının muhalefet kanadındaki partiler ve ittifaklar arasındaki görüşmelere bir şekilde müdahil olmaya çalışması beklenebilir. İttifaklar arasındaki veya ittifak liderleri ile ittifak dışındaki partiler ve liderler arasındaki görüşmelerin tümünü doğal karşılamak gerekir. Çünkü bu partilerin tümü Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş ve meşruluğunu yasallık ilkesinden alan partilerdir. Nitekim, Cumhur İttifakı’nın lideri olarak Cumhurbaşkanı’nın açılım sürecini kendisinin başlattığı yönündeki HDP’ye yakınlaşma ve ilişkileri yumuşatmaya yönelik zaman zaman verdiği mesajlar bunun doğal bir süreç olduğunu bize göstermektedir. Önümüzdeki sürecin yıkıcı depremin gölgesi altında keskin kutuplaşma siyasetine dair bir kader planına dönüşeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye’de uzunca bir süredir iktidar kanadı tarafından izlenen kutuplaşma siyasetinin karşısına yapıcı birlik ve beraberlik siyasetine yaslanan muhalefetin daha avantajlı olduğunu açıktır. Özellikle depremin ardından etnisite, dil, din, mezhep ayrımına bakılmaksızın tüm milletin dayanışma ilkesi etrafında bir araya gelmiş olması muhalefetin birleştirici siyasetinin başarısının ardındaki en önemli güç olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden faciası için kullandığı “kader planı” tanımlamasını depremin ardından yinelediği haberlere yansımıştı.  Erdoğan’ın bir depremzede ile konuşurken “bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” demesi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bile tepkisini çekmişti. Din İşleri Yüksek Kurulu “Müslümanın deprem ve doğal afetlere bakışı nasıl olmalı” sorusu üzerine verdiği fetvada “afetleri ve meydana gelen acı neticeleri insanın irade ve sorumluluğunu yok sayarak ve de tamamen kaderci bir anlayışla değerlendirmek ve açıklamak bizim inancımıza uygun değildir”[1] diyerek bu tepkisini ortaya koymuştu. Deprem kader planı olarak değerlendirilemese bile, 2023 seçimleri Türkiye Tipi Cumhurbaşkanlığı sisteminin, iktidar ve onun kutuplaştırıcı siyaset biçiminin kader planını belirleyecek bir seçim süreci olacaktır. Depremin ardından yapılacak seçimlere ilişkin dört önemli konu hem iktidar hem muhalefet hem de yurttaşlar açısından hayati öneme sahiptir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar ne sandıklarla ilgili bir güvenlik zafiyetini ne de şayiasını kaldıracak durumda değildir. Seçimlerin dürüstlüğünün sağlanması YSK’nın sorumluluğu altındadır.
İlk olarak, deprem bölgesinde hâlen yaşayan ve/veya yaşadığı ilden ayrılmak zorunda kalan tüm seçmenlerin seçme ve seçilme haklarını garantiye almak üzere bulundukları illerde gerek cumhurbaşkanı gerekse milletvekili seçimiyle ilgili oy vermelerinin sağlanması gerekmektedir. Yurttaşların anayasal hakları olan seçme ve seçilme haklarının garantiye alınması YSK’nın sorumluluğundadır. Konuyla ilgili olarak dünya çapında önerilmiş ve denenmiş örnekleri bulunmaktadır. İkinci olarak depremden çok daha önce yaklaşık 1,5 yıldır kamuoyuna ve haberlere yansıyan görüntülere göre son dönemde yoğunlaşan düzensiz göçle ülkeye giriş yapanları dikkate aldığımızda seçim güvenliğinin sağlanması gerekir. Konuyla ilgili olarak parmak boyası uygulamasına geri dönülemeyeceği kesin olmakla birlikte bu konuda yeni yollar üretilmesi beklenir. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar ne sandıklarla ilgili bir güvenlik zafiyetini ne de şayiasını kaldıracak durumda değildir. Seçimlerin dürüstlüğünün sağlanması YSK’nın sorumluluğu altındadır. Üçüncü önemli nokta, ülke çapında seçim öncesinde güvenlik önlemlerinin alınmasıdır. 2015 yılında Haziran ve Kasım aylarında yapılan iki seçim arasında 10 Ekim 2015’de DAEŞ’li intihar bombacıları tarafından gerçekleştirilen Ankara Garı saldırısı hâlen ortak hafızamızda tazedir. Bu gibi terör olayları seçim ortamını terörize ederek seçmen iradesinin ipotek altına alınması sonucunu doğurmaktadır. Daha önce acı bir şekilde yaşadığımız bu deneyimden ders çıkararak, seçmen iradesinin korunması iktidarın sorumluluğu altındadır. Dördüncü konu ise depremdeki kayıplarımız nedeniyle içinde bulunduğumuz yas durumudur. Hâlen enkaz altından çıkarılmayı bekleyen yurttaşlarımızın bulunduğu ortamda seçimlerin derin bir hüzün ortamında geçeceği muhakkaktır. Kırıcı ve yıkıcı söylemleri kimsenin psikolojisi kaldıracak durumda değildir. Seçimlere katılacak tüm adayların, ittifakların, partilerin ortak gündemi ekonomik konular, derin yoksulluk, genç işsizliği gibi konuların yanı sıra deprem, depremzedelerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve deprem riski taşıyan diğer kentler için ortak akla dayalı çözümlerin üretilmesi olmalıdır. Statükonun korunmasıyla değişim talebi arasında geçecek sürecin demokrasinin kurum ve kurallarına uygun şekilde yürütülmesi, sade, mütevazi ve hırpalanmaktan bıkmış halkı kucaklayıcı bir şekilde geçmesi hem iktidarın hem de muhalefetin asli görevidir. [1] Yeniçağ Gazetesi, “Diyanet Depreme Kader Değil Dedi”, 23 Şubat 2023, Haber için bkz. Erişim adresi: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogani-koseye-sikistiracak-fetva-diyanet-depreme-kader-degil-dedi-632375h.htm