1823 çocuk

Abone Ol
Böyle yöneticilerin, işverenlerin olduğu ve bunların işin başında tutulduğu bir ülkede, olan ilk önce çocuklara olur. Lodosun büyüttüğü ve sadece yaşadığı için güzel olan çocuklar, Türkiye’de, demiryolu çatallarında, iki duvar arasında, yüzlerinde solmamış renklerle ölürler. 08 Mayıs 2023 tarihinin haberlerinde şu haber vardı: “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Maraş merkezli depremler sonrası enkaz altından çıkarılan 1914 çocuğun kayıt altına alındığını ve başvuranların kimlik doğrulaması sonucu 1823 çocuğun ailesine teslim edildiğini açıkladı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 08 Mayıs 2023 itibarıyla refakatsiz çocuklarla ilgili kayıt, tedavi ve aile birleştirme çalışmalarına ilişkin verileri paylaştı. Bakanlığın Twitter hesabından yapılan açıklamada, “Enkaz altından çıkarılmış refakatçisi olmayan 1914 çocuğumuz kayıt altına alınmıştır. Başvurucuların kimlik kontrolü ve doğrulaması sonrasında 1823 çocuk ailesine teslim edilmiştir. 22 çocuğumuzun hastanelerde devam eden tedavi süreci yakından takip edilmektedir. Tedavisi tamamlanan 58 çocuğumuz ise bakanlığımız tarafından kuruluş bakımına alınmıştır. Çocuk bakım kuruluşlarında olup kimliği henüz bilinmeyen 2 çocuğumuz bulunmaktadır. Kayıtlarımızda olan 11 çocuğumuz hastanede tedavisi devam ederken vefat etmiştir. Ayrıca Aile Bilgi Sistemi Afet Yönetim Çocuk Modülüne yapılan ihbarlar üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde 546 çocuğumuzun vefat ettiği tespit edilmiştir” denildi.” Bakanlığın, büyük bir iş yapmış gibi, istatistik ve detay verdiği bu 1823 çocuk, depremde kaybettiğimiz binlerce çocuğun bir kısmı. Bu çocuklar neden hayatlarını kaybetti? Yönetmelik var, uzman mühendisler var, kaliteli malzeme var. Ancak, başka şeyler de var: Denetimsizlik var, para kazanma hırsı gözlerini kör etmiş insanlar var, organize bir kötülük var, bütün bu kayıplar birilerinin para kazanma hırsı yüzünden olmamış gibi, bugün kalkıp utanmadan açıklama yapanlar var. Başkasının acısını duyumsama eksikliği, insanın acı verme eğilimini arttırdı. Kadın ve çocukları öldürmek ya da bir şehri yerle bir etmek sorun olmaktan çıktı. İktidar ve servet hırsı insanı, başkalarının mülkünü ele geçirmek ve onlar üzerinde hakimiyet kurmak isteğiyle doldurdu. Empati kurma yetisinden yoksunluk, bu istekler uğruna işkence etmeyi ve öldürmeyi mübah kıldı. Mahvettiler çocukları! Basit bir afet eğitimini bile veremediler. Çocuklara, deprem sırasında ne yapacaklarını öğretemediler. Dağıttıkları ihalelerin ve komisyon miktarlarının birisi ile bile bütün sınıflar ve evler deprem çantası ile donatılır, her çocuğa -birebir- deprem eğitimi verilirdi. Zaten kim uğraşacaktı deprem eğitimi gibi gereksiz işlerle. 2012’de “Tıp ilerledi, emniyette suçluların kanını alıp gen haritası çıkarsınlar: Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın, vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin,” demişti Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü. 2013’te Adana Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği Başkanı, otistik çocukların doğuştan ateist olduğunu, onları inançlı hâle getirmek gerektiğini söylemişti. 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 depremleri sonrasında yapım hatalarından çöken binaların müteahhitleri ve teknik sorumlularına 2 bin 100 dava açıldı. Bu davalardan 1800’ü, Rahşan Affı olarak bilinen “Cezaların Ertelenmesi ve Şartla Salıverme Yasası” ile cezasız olarak sonuçlandı. Geriye kalan 300 davanın 110’unun birçoğunda sanıklara verilen cezalar ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde 7,5 yıllık zaman aşımı süresi dolduğu için düştü. Çınarcık’ta yaptığı yazlıklar, 195 kişiye mezar olan müteahhit Veli Göçer, “Ben 35 ay sonra ortağı olduğum bir şirketin, önceden yapmış olduğu binalar yüzünden yargılandım. Deprem nedeniyle yargılanan binlerce kişi arasında bir tek kişi mi cezalandırılır?” diye isyan etmişti. Döneminde son 25 yılın en büyük 3 tren kazası meydana gelen TCDD Genel Müdürü “Aslında trenlere emniyet kemeri koymamız lazım,” demişti. Böyle yöneticilerin, işverenlerin olduğu ve bunların işin başında tutulduğu bir ülkede, olan ilk önce çocuklara olur. Lodosun büyüttüğü ve sadece yaşadığı için güzel olan çocuklar, Türkiye’de, demiryolu çatallarında, iki duvar arasında, yüzlerinde solmamış renklerle ölürler.