Loading...
Parti kadroları sırtlarını devlete dayayarak toplumu dönüştürmeye odaklanmıştı. Bu nedenle CHP'nin yerel örgütleri bürokrasinin adeta gölgesinde kaldı ve bir türlü geniş bir tabana oturamadı.O dönemki rejimin otoriter yapısı nedeniyle partinin halk kitlelerini harekete geçirmek ve seçim kazanmak için örgütü güçlendirmek gibi hedefleri yoktu. Nitekim yüzde 90'a yakın nüfusun önemli bölümünün kırsal bölgelerde yaşadığı ve kendine yeten tarımsal üretim yaparak geçindiği bir ülkede böyle bir kitlesel mobilizasyon yapma imkanı da yoktu. Parti kadroları devlet kademelerine sırtlarını dayayarak yeni bir rejim kurmaya ve tepeden yapılan siyasi ve hukuki reformlarla toplumu dönüştürmeye odaklanmıştı. Bu nedenle CHP'nin yerel örgütleri bürokrasinin adeta gölgesinde kaldı ve bir türlü geniş bir tabana oturamadı. ÇOK PARTİLİ PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞ Tepeden inme yöntemlerle ülkede kapsamlı devrimler yapan CHP'nin ikinci önemli atılımı 2. Dünya Savaşı sonrasında ülkeyi kademeli olarak çok partili parlamenter sisteme geçirmesi oldu. Bu noktada partinin o dönemki lideri İsmet Paşa'nın parti içinden gelen dirence rağmen süreci sonuna kadar götürmesinin altını çizmek gerekiyor. Tek parti döneminde güçlü bir örgüt yapısı inşa edemeyen ve geniş halk kitlelerini harekete geçirmekte zorlanan CHP 1950 yılında düzenlenen adil ve serbest seçimleri Demokrat Parti karşısında kaybetti. Seçim yenilgisi sonrasında CHP'nin iktidarı hiçbir zorluk çıkarmadan DP'ye bırakması büyük tarihsel öneme sahiptir. Sadece Türkiye'de değil, Orta Doğu coğrafyasında bile emsalsiz bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.
Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra CHP laiklik başta olmak üzere devrimleri koruma misyonu üstlendi. Bu görev kapsamında 1950'lerin ikinci yarısında otoriterleşen DP iktidarı karşısında hoşnutsuz şehirli kitlelerin sesi oldu.Türkiye çok partili hayata geçtikten sonra CHP kendisine bir taraftan demokratik rejimi ayakta tutmaya çalışırken, öte taraftan laiklik başta olmak üzere devrimleri koruma misyonu üstlendi. Bu görev kapsamında 1950'lerin ikinci yarısında otoriterleşen DP iktidarı karşısında hoşnutsuz şehirli kitlelerin sesi oldu. 1957 seçiminde diğer muhalefet partilerini bir araya getirmeye çalışarak ve 1959'da ilan ettiği İlk Hedefler Beyannamesi’yle DP'nin ülkede otoriter bir parti devleti inşa etmesinin karşısında durdu. O dönem otoriter DP yönetimi askeri bir darbe aracılığıyla değil, CHP tarafından sandık yoluyla iktidarını kaybetmiş olsaydı Türkiye'de demokrasisinin makus taalihi çok farklı şekilde gerçekleşebilirdi. ORTANIN SOLU AÇILIMI CHP üçüncü büyük açılımını 1960'lı yılların ikinci yarısında kendisini ortanın solunda konumlandırarak yaptı. Partide yükselen ortanın solu ekibi parti programını sola çekmekle kalmadı, aynı zamanda CHP'nin tek parti döneminden beri devam eden örgütsel eksikliklerini telafi etmeye çalıştı.
CHP, 1965 seçimleri sonrası AP iktidarı ve 1970'lerin ikinci yarısında Milliyetçi Cephe hükümetleri karşısında artık sadece demokratik rejimin değil, Türkiye'de yükselmeye başlayan solun bayraktarlığını yaptı.İktidarda kurulan ve devlet bürokrasisine dayanan partiden Halk Partisi olma yolunda önemli adımlar atıldı. Parti örgütü kent yoksullarına, sanayi işçilerine ve köylülere açıldı. Ayrıca Kemalist devrimlerin yeterince dönüştüremediği toplumsal yapıya yönelik sol bir program gündeme geldi. Partide yaşanan bu dönüşüm ortanın solu grubunun sözcüsü Bülent Ecevit'in Cumhuriyetin İkinci Adamı ve partinin emektar genel başkanı İsmet Paşa'nın yerine geçmesiyle zirveye ulaştı. Bütün bu gelişmeler sonucunda CHP, 1965 seçimleri sonrası AP iktidarı ve 1970'lerin ikinci yarısında Milliyetçi Cephe hükümetleri karşısında artık sadece demokratik rejimin değil, Türkiye'de yükselmeye başlayan solun bayraktarlığını yaptı. 12 EYLÜL DARBESI ARDINDAN CHP 12 Mart muhtırasından farklı olarak, 12 Eylül darbesi CHP'ye ağır bir darbe vurdu. 1981'de CHP diğer siyasi partilerle birlikte kapatıldı. Partinin taban oluşturmak için birlikte hareket ettiği sendikaların çoğu kapatıldı. CHP Genel başkanı Bülent Ecevit başta olmak üzere partinin önemli gelen isimlerinin çoğu siyasi yasaklı hale geldi. Ortaya çıkan boşluğu 1980'li yıllarda İsmet Paşa'nın oğlu Erdal İnönü'nün liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti kapatmaya çalışmakla birlikte, 1990'larda artan PKK terörü ve yükselen İslami hareket merkez soldan güçlü bir iktidar seçeneğinin çıkmasını engelledi. SHP’nin kamuoyuyla paylaştığı Kürt Raporu ne yazık ki kapsamlı bir reform paketine dönüştürülemedi.
Baykallı yıllarda CHP merkez sol bir tavır geliştirmek yerine giderek devletçi, tutucu ve tepkisel bir pozisyona savruldu. Toplumsal değişimin dinamizmini İslamcı harekete kaptırarak, tabanı şehirli, orta sınıf ve Alevi kesimlere sıkıştı.Özellikle Deniz Baykal dönemine karşılık gelen 1990'lı ve 2000'li yıllarda CHP, İslamcı ve Kürt siyasi hareketin yükselişinin yarattığı toplumsal ve siyasi dönüşüm karşısında sendeledi. Bu gelişmeler karşısında merkez sol/sosyal demokrat bir tavır geliştirmek yerine giderek devletçi, tutucu ve tepkisel bir pozisyona savruldu. Türkiye'de toplumsal değişimin dinamizmini İslamcı harekete kaptırarak, tabanı şehirli orta sınıf, memur ve Alevi kesimlere sıkıştı. KILIÇDAROĞLU DÖNEMİ Baykal döneminde partinin içine düştüğü bu durum CHP'yi AKP karşısında muhalefete sıkıştırdı. 2010 yılında Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte partide dördüncü bir atılımın başladığını, aynı ortanın solu hareketinde gördüğümüz üzere bu değişim sürecinin 10 seneyi aşkın bir zaman dilimine yayıldığını ve henüz başarıya ulaşmadığını görüyoruz. Kılıçdaroğu dönemi CHP'si aslında başka bir yazının konusu olacak kadar önemli bir konu.
Kılıçdaroğlu döneminde CHP önemli açılımlar yaptı. Son 10 senede parti kadroları büyük oranda yenilendi. Söylemdeki yumuşama partiye ivme kazandırdı. Gelinen noktada CHP, büyükşehirlerin çoğunda belediyeleri kontrol ediyor.Kılıçdaroğlu döneminde CHP önemli açılımlar yaptı. Parti Baykal döneminde hapsolduğu dar tabandan sıyrılmaya başlayarak, farklı kesimlerle konuşabilecek bir dil tutturdu. Son 10 senede parti kadroları büyük oranda yenilendi. Daha enerjik, seçim kazanma odaklı bir yapı en azından bazı bölgelerde oturtulabildi. CHP genel merkezinin söylemindeki yumuşama, farklı kökenlerden gelen isimlerin aday gösterilmesi ve diğer partilerle ittifaka girilmesi partiye ivme kazandırdı. Gelinen noktada 2019'dan beri CHP ülke genelinde özellikle büyükşehirlerin çoğunda belediyeyi kontrol ediyor. 2000'li yıllarda partinin kapatılarak müze haline getirilmesini savunan bazı liberal sol çevrelerin bile günümüzde otoriter rejimi değiştirmesi için CHP'den medet umduğunu görüyoruz. CHP'yi yeterince sol veya Kemalist olmamakla suçlayan isimlerin kurdukları partiler ise sandıkta silindiler. YENİ DÖNEMDE CHP Bu başarı tablosu bir süredir CHP'yi ana muhalefet partisi olmanın ötesinde otoriter rejimi sandık yoluyla değiştirmeye çalışan muhalefet bloğunun kilit partisi haline getirdi. 100. yaşına giren CHP 2023 seçimlerinde kendi kurduğu cumhuriyeti keyfi bir otoriter rejimden kurtarma misyonunu üstlenmiş durumda. Fakat partinin seçim başarısını kapsamlı bir rejim değişikliğine çevirebilmesi için kadrolarını yenilemesi ve Türkiye'nin değişen toplumsal yapısını kucaklayacak ve sorunlarına çözüm sağlayan program oluşturması gerekiyor. CHP'nin önümüzdeki aylarda atacağı adımlar Türkiye demokrasisinin makus talihini değiştirebilir.